Bir tren istasyonunda, tesadüfen bir kadınla göz göze gelen ve aralarında anında bir kıvılcım çakan bir fotoğrafçı, o anı kaçırmış oldukları için derin bir hüsran yaşar. Ancak, aralarındaki bağdan etkilenerek, kadına ulaşmak için bir gazeteye ilan verir. Yazdığı "kaybolan bağlantı" ilanında, kadını tekrar bulmayı umut eder, ama hiçbir cevap alamaz. Zaman geçer ve fotoğrafçı bu kaybolan anı unutmaya başlar.

Beş yıl sonra, fotoğrafçı, hayatındaki sıradan yolculuklardan birine çıkar. Bir uçağa biner ve şansa bakın ki, tam yan koltuğunda oturan kadınla karşılaşır – üstelik kadın, uçağın gideceği düğüne davetli biridir. Kadın, bu düğünün gelini olmaktadır. Fotoğrafçı, bu inanılmaz rastlantıyı fark ettiğinde, hem şok olur hem de yıllar önce hissettiği o ilk kıvılcım yeniden uyanır. Fakat, kadın şimdi başka bir hayatın içinde ve fotoğrafçıyı tanımamaktadır.

Fotoğrafçı, yıllar önce gönderdiği ilanı hatırlatarak kadına yaklaşır. O an, her ikisi de hayatlarının farklı noktalarındadır. Kadın, şimdi bir başka adamla evlenmeye hazırlanırken, fotoğrafçı ise kaybolan bu bağlantıyı yeniden kurmaya çalışır. İkisi de geçmişiyle, şimdiki hayatlarıyla ve gelecekteki beklentileriyle yüzleşmek zorunda kalır.

Kadın, yıllar önce yaşanan bu gizemli anı hatırlayacak mı? Fotoğrafçı, onunla bağlantıyı yeniden kurmayı başaracak mı? Ya da bu tesadüfi karşılaşma, geçmişte kaybolan bir fırsat olarak mı kalacak? Her şey, ikisinin de hayatlarının kesiştiği o özel anın ardında, bir seçim ve bir karar meselesine dönüşecektir. Düğün, sadece kadının hayatındaki bir dönüm noktası olmayacak; aynı zamanda fotoğrafçının da kendisiyle barışması için bir fırsat olabilir.