Craig Foster, yaşamında derin bir boşluk hissettiği bir dönemde, Güney Afrika’nın soğuk ve vahşi kıyılarında dalış yapmaya başlar. Dalgaların altındaki dünyada hem zihnini hem de ruhunu arındırmaya çalışırken, bir gün deniz yosunlarıyla kaplı bir kayalığın arasında sıradışı bir karşılaşma yaşar: Olağanüstü zekâsı ve merakıyla dikkat çeken genç bir ahtapot. Bu karşılaşma, onun için sadece bir doğa gözlemi değil, ruhsal bir uyanışın da başlangıcı olur.

Craig, her gün tekrar tekrar buz gibi sulara dalarak bu ahtapotun yaşamını gözlemlemeye karar verir. Onun avlanma tekniklerini, kamuflaj becerilerini, tehlikelerden nasıl kaçtığını ve çevresiyle kurduğu etkileşimi dikkatle izler. Zamanla, aralarında alışılmadık bir güven ilişkisi gelişir. Ahtapot, artık Craig’in varlığına alışmış, hatta ona yaklaşmaktan çekinmez hale gelmiştir.

Bu bağ, sadece bir insan ile bir hayvan arasında değil, aynı zamanda iki farklı dünya arasında da bir köprü oluşturur. Craig, ahtapotun yaşamı üzerinden doğanın karmaşık dengelerini, ölüm ve yeniden doğum döngüsünü, ve insanın doğaya nasıl bağlanabileceğini keşfeder. Ahtapotun kısa ama derin yaşam öyküsü, Craig’in dünyaya bakışını tamamen değiştirir; bir tür öğretmen haline gelir.

Belgesel, yalnızca okyanusun gizemli güzelliğini ve ahtapotun zekâsını değil, aynı zamanda bir insanın kendini yeniden keşfetme sürecini de gözler önüne serer. "My Octopus Teacher" adıyla bilinen bu etkileyici hikâye, doğayla yeniden bağ kurmanın, şefkatin ve gözlem yoluyla öğrenmenin ne kadar dönüştürücü olabileceğini anlatır.