Vietnam Savaşı'na karşı açıkça karşı çıkan, vicdani bir duruş sergileyerek askerlik yapmayı reddeden ve bu nedenle ağır bedeller ödemek zorunda kalan büyük boksör Muhammad Ali'nin hikâyesi, cesaretin ve dayanışmanın bir örneği olarak anlatılıyor. Ali, bu duruşu nedeniyle bokstan men edilir, dünya şampiyonluğu unvanı elinden alınır ve askerlikten kaçmak suçundan mahkum edilir. Ancak onun hikâyesi, yalnızca spor dünyasındaki başarısından değil, adaletsizliğe karşı verdiği onurlu mücadeleden doğar.

Ali'nin ringe geri dönerek hak ettiği adil dövüşü yapabilmesi için farklı geçmişlerden gelen ve kendi mücadelelerini de beraberinde taşıyan bir grup insan bir araya gelir. Bu ekibin başında, genç ve hırslı bir avukat yer alır. Hukukun sınırlarını zorlayarak Ali'nin haklarını savunmaya kararlıdır. Ona destek olan diğer iki figür, Atlanta’nın ilk Yahudi belediye başkanı ve güçlü bir senatördür. Bu iki kişi, Amerika'nın sosyal ve politik sistemine meydan okuyarak, adaletin sağlanması adına güçlerini birleştirir.

Muhammad Ali'nin hikâyesi, yalnızca onun değil, ona inanan ve mücadele eden insanların da hikâyesidir. Film, bir bireyin haklarını korumak için farklı ideolojilere ve kimliklere sahip insanların nasıl bir araya gelebildiğini gösterirken, aynı zamanda ırkçılık, savaş karşıtlığı ve toplumsal adalet gibi temaları güçlü bir şekilde işler.

Bu zorlu süreçte Ali, yalnızca kendi haklarını savunmakla kalmaz; aynı zamanda dünyaya, inançlarının ve değerlerinin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Ring dışında verdiği bu mücadele, onun gerçek şampiyonluk hikâyesidir. Film, sadece bir spor efsanesinin değil, bir direniş sembolünün de anısını yaşatarak izleyicilere ilham verir.