Mario Puzo’nun aynı adlı romanından uyarlanan ve Francis Ford Coppola’nın yönetmenliğinde sinema tarihine damga vuran The Godfather (Baba), yalnızca bir mafya hikâyesi değil, aynı zamanda güç, sadakat, aile ve yozlaşma üzerine epik bir anlatıdır.

1940’lar ve 50’ler Amerika’sında geçen film, İtalyan kökenli Corleone ailesinin yükselişini ve parçalanmasını gözler önüne serer. Ailenin başında, karizmatik ve saygı duyulan Don Vito Corleone (Marlon Brando) vardır. İşlerini genellikle “teklif reddedilemeyecek” şekilde yürüten Don, suç dünyasının gölgesinde ama büyük bir itibarla varlığını sürdürür. Onu diğer suç ailelerinden ayıran en büyük fark, siyasetçilerle ve yargıçlarla kurduğu güçlü bağlardır; bu ilişkiler sayesinde kanunların ötesinde bir etki alanı yaratmıştır.

Ancak zaman değişmektedir. Savaş sonrası Amerikan mafyası, yeni iş alanlarına, özellikle uyuşturucuya yönelirken Corleone ailesi bu yeni düzene direnir. Bu direnç, diğer mafya aileleriyle kanlı çatışmalara yol açar. Don Vito’nun suikasta uğramasının ardından olaylar hızla gelişir ve ailenin geleceği, savaş kahramanı olan ama suç dünyasından uzak durmaya çalışan oğlu Michael Corleone’nin (Al Pacino) omuzlarına yüklenir.

Michael, önce gönülsüzce dahil olduğu bu dünyanın, zamanla soğukkanlı bir liderine dönüşür. Masumiyet ile acımasızlık arasında çizgiler bulanıklaşır. Baba'nın yerini alarak ailesini korumaya çalışan Michael, aynı zamanda ailesinin ruhunu da yitirmeye başlar.

The Godfather, mafya temasının çok ötesine geçerek aile bağlarının, güç arzusunun ve yozlaşmanın iç yüzünü destansı bir şekilde işler. Kusursuz oyunculuklar, unutulmaz replikler ve Coppola’nın usta yönetimiyle sinema tarihinin en etkileyici yapıtlarından biridir.