Ghostface cinayetlerinden sağ kurtulan dört kişi, Woodsboro’nun karanlık geçmişini geride bırakmaya karar vererek New York’un kalabalık ve hareketli sokaklarında yeni bir hayata adım atar. Ancak bu büyük şehirde, geçmişlerinden tamamen kaçmanın sandıkları kadar kolay olmadığını fark ederler. Onlar için yeni bir başlangıç olarak görünen bu hayat, kısa sürede eski kabuslarının gölgesiyle lekelenir.

Hayatta kalmayı başaran bu dört kişi, büyük şehrin anonimliği içinde güvenlik ararken, maskeli katilin izlerini tekrar üzerlerinde hissetmeye başlar. Ghostface’in yeniden ortaya çıkışı, bu kez çok daha karmaşık ve öngörülemez bir tehdit sunar. Şehir, kasabanın dar sokaklarından çok daha geniş bir oyun alanı sunarken, bu ölümcül oyun artık daha fazla risk ve daha az güvenlik barındırmaktadır.

Kurbanlar, geçmişin travmasıyla yüzleşirken, aynı zamanda kimliği belirsiz bu yeni Ghostface'in kim olduğunu ve ne amaçladığını çözmek zorundadır. Her köşe başında, her metro vagonunda ve her kalabalık caddede tehdit onları bekliyor olabilir. Katil, kurbanlarını yalnızca öldürmekle kalmayıp, aynı zamanda onları korkunun derin sularına çekerek psikolojik bir savaş başlatır.

Bu yeni mücadelede, hayatta kalanlar yalnızca kendi hayatlarını değil, birbirleriyle olan bağlarını da sorgulamak zorunda kalır. Güçlerini birleştirip katilin oyununu bozmak için zekalarını ve cesaretlerini sınayacakları bir mücadeleye girişirler. Ancak bu kez Ghostface, kuralları tamamen kendi lehine çevirmiştir; bu kez ne kadar uzağa kaçarlarsa kaçsınlar, katil onlara her zamankinden daha yakın olabilir.

New York’un kaotik ve tehdit dolu atmosferi, Woodsboro’nun küçük kasaba korkusundan çok daha ürpertici bir sahne sunarken, hayatta kalanlar yalnızca maskeli katilden değil, aynı zamanda kendi geçmişlerinin gölgelerinden de kurtulmak zorundadır. Bu ölümcül kovalamacada, hayatta kalmak bir kez daha onların en büyük savaşı olacaktır.