Küçük bir Amerikan kasabasının huzurlu atmosferi, dost canlısı bir St. Bernard olan Cujo’nun korkunç bir dönüşüm geçirmesiyle bir kâbusa dönüşür.

Cujo, herkesin sevdiği, cana yakın bir köpekti. Özellikle çocuklarla arası iyiydi ve sahibinin ailesi için bir nevi koruyucu melek gibiydi. Fakat bir gün, ormanda koşup oynarken talihsiz bir şekilde kuduz bir yarasa tarafından ısırıldı. Başlangıçta hiçbir belirti göstermeyen bu olay, Cujo’nun bedeninde ölümcül bir hastalığın sinsice ilerlemesine neden oldu.

Yavaş yavaş Cujo’nun davranışları değişmeye başladı.
Sevecen tavırlarının yerini saldırganlık, kontrol edilemez öfke nöbetleri ve sürekli huzursuzluk aldı. Sahipleri, bu değişimi anlamlandıramazken, hastalığın Cujo’nun zihnini tamamen ele geçirmesi an meselesiydi.

Kasabada terörün başlangıcı.
Cujo’nun kuduz hastalığı ilerledikçe, dostlarını ve sahiplerini ayırt edemez hale geldi. Artık sevgiyle yaklaştığı insanlar onun için yalnızca birer tehdit gibi görünüyordu. Gözü dönmüş halde kasabanın çeşitli yerlerinde dehşet saçmaya başladı.

Bir anne ve çocuğun umutsuz mücadelesi.
Ölümcül karşılaşmaların ardından, Cujo’nun dehşeti eski bir arabada mahsur kalan bir anne ve küçük oğlu için dayanılmaz bir korkuya dönüştü. Yardım çağırma şansları yoktu. Günler geçtikçe güneşin kavurucu sıcaklığı, açlık ve susuzluk ikisini de çaresiz bırakıyordu. Ancak asıl tehdit, aracın dışındaki ölüm makinesi olan Cujo’ydu.

Bir insanın, en yakın dostu olan bir hayvan tarafından köşeye sıkıştırılması, hayatta kalma içgüdüsünü ve annelik duygusunu nasıl sınayacaktı?
Cujo’nun acımasız saldırılarının arasında, anne hayatta kalmak ve oğlunu korumak için her türlü cesareti göstermek zorunda kalacaktı. Sevgiyle yoğrulmuş bir hayatın, delilik ve ölüm tarafından nasıl paramparça edilebileceğini gözler önüne seren bu hikâye, korkunun en beklenmedik yerlerden gelebileceğini kanıtlıyordu.

Trajik bir hastalığın masum bir canlıyı nasıl bir canavara dönüştürdüğünü ve bu korkunç dönüşümün insan hayatlarını nasıl yerle bir ettiğini anlatan bu hikâye, dehşet ve gerilimi bir an bile eksik etmeyen bir hayatta kalma savaşıydı.