İstanbul’un kalbinde, karanlık bir gecede, terk edilmiş bir apartmanın küçük bir odasında, eski bir kehanetin ilk adımları atılır. Antik metinlerde bahsedilen kehanete göre, şeytanın dünyaya beden bulup hükmedebilmesi için belirli bir ritüelin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. O gece, meraklı bir grup okültist, bu ritüelin sırrını çözmek ve karanlık güçlerin bilgisine erişmek amacıyla bir araya gelir.

Ancak yaptıkları şeyin sonuçlarını anlamadan, şeytanın dünyaya geçişine kapı araladıklarının farkında değillerdir. Ritüelin tamamlanmasıyla birlikte, odada bulunan herkes bir anda dehşet verici halüsinasyonlar ve kâbuslarla kuşatılır. İçlerinden bazıları anında deliliğe sürüklenirken, diğerleri kanlı bir katliamın kurbanı olur. Ritüelden sağ kurtulanlar ise bu korkunç geceden sonra hayatlarının asla eskisi gibi olmayacağının farkına varır.

Fakat asıl dehşet henüz başlamıştır. Ritüelin etkisi, Mezopotamya’dan başlayarak, tüm dünyaya yayılan karanlık bir virüs gibi hızla büyümeye başlar. Kehanete göre, şeytanın dünyada tam anlamıyla beden bulması için saf bir ruhu ele geçirmesi gerekmektedir. Artık, insanlığın kaderi şeytanın planlarını durdurabilecek cesur birkaç kişiye bağlıdır.

Devam filmlerinde, İstanbul’un kalabalık sokaklarında, gece yarısı mezarlıklarında ve antik tapınaklarda şeytanın izleri sürülür. Ancak her adımda daha da büyüyen bir karanlıkla yüzleşmek zorunda kalırlar. Şeytanın varlığı sadece akılları ve ruhları değil, aynı zamanda gerçekliği de bozmaktadır.

Onun etkisiyle insanlar birbirine düşman olmakta, toplumlar kaosa sürüklenmekte ve dünya giderek korkunç bir sona yaklaşmaktadır. Ancak asıl sorulması gereken soru şudur: Şeytan gerçekten fiziksel bir beden bulabilecek mi, yoksa insanlar arasındaki kötülük, onun varlığına gerek kalmadan dünyayı yok edecek kadar güçlü mü?

Karanlık, her köşe başında, her gölgede ve her rüyada pusuda bekliyor. Ve kehanetin sonunu getirmek için mücadele verenler, farkında olmadan şeytanın planının bir parçası haline gelmiş olabilirler.