İyi eğitim almış bir suikastçi olan Dominique, geçmişinin izlerini geride bırakmak ve Güney Amerika'da yeni bir hayata başlamak için yola çıkar. Ancak, yeni başlangıcı umduğu gibi gitmez; kısa sürede, şiddet ve yolsuzlukla dolu bir kasabada kendini bulur. Burada, yerel polis ve mafya arasında süregiden bir çatışmanın ortasında kalır ve hayatının en zor kararlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.

Kasaba, karanlık işlerin döndüğü bir yer haline gelmiştir ve Dominique, kendisine yönelik acımasız saldırılarla karşılaşır. Bir yandan geçmişiyle yüzleşirken, diğer yandan kendisini korumak için savaşmak zorunda kalır. Fakat durum daha da karmaşıklaşır; Dominique, kendisini koruma içgüdüsüyle hareket ederken, onu koruyan masum bir ailenin de tehlikede olduğunu keşfeder.

İçsel çatışmaları büyüdükçe, Dominique, intikam ve koruma arasında kalır. Geçmişteki eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşirken, yeni hayatını korumak için her şeyi riske atması gerektiğini anlar. Aileye duyduğu güçlü bağlılık ve kendisine olan inancı, onu içsel bir mücadeleye iterken, aynı zamanda kasabanın karanlık yüzüyle de yüzleşmesine yol açar.

Zamanla, Dominique, sadece kendisini değil, aynı zamanda masum aileyi de korumak için savaşa girişir. Bu, onu daha fazla şiddete sürüklerken, kişisel bir yeniden doğuş ve affetme yolculuğuna da çıkar. Her iki taraf arasında kalırken, savunma ve saldırı arasındaki dengeyi bulmak zorunda kalır. Dominique’in bu mücadeleleri, izleyicilere, geçmişten kaçmanın zorlukları ve yeni bir başlangıç yapmanın bedeli üzerine derinlemesine bir bakış sunar.

Sonunda, Dominique’in savaşında hem kendi özgürlüğünü hem de masum insanların hayatını korumak için verdiği mücadele, onu yalnızca bir suikastçi olarak değil, aynı zamanda bir kahraman olarak da yeniden tanımlar. Bu yolculuk, hem fiziksel hem de ruhsal bir mücadeleyle doludur ve Dominique’in, şiddet dolu bir dünyada sevgi ve koruma arayışını keşfetmesini sağlar.