Paylaşım savaşı (İkinci Dünya Savaşı) sırasında, bilim insanlarının karşılaştıkları zorluklar ve bu zorlukları aşmak için bilime dayalı çözüm arayışları, çok ilginç bir şekilde ele alınmaktadır. Özellikle, iki önemli teorem çürütücüsünün, yani Alman fizikçi Albert Einstein ile İngiliz astronom Arthur Eddington’ın hikâyeleri, bilimsel gerçeklerin ve bilimsel kararlılığın önemini vurgulayan derin bir anlatımla sunulmaktadır. Bu öyküler, bir yarı belgesel tarzında, bilim insanlarının savaş döneminin zorlu koşullarında nasıl hayatta kalıp, aynı zamanda bilimsel doğruları keşfetmeye devam ettiklerini gösteren anlamlı bir bakış açısı sağlar.

Einstein, özellikle izafiyet teorisi ile tanınan bir deha olarak, savaşın ve siyasi kargaşanın gölgesinde, bilimsel keşiflerini gerçekleştirmekte büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Aynı şekilde, Eddington da dönemin bilimsel ortamında, bilimsel inançlarını savunmak ve doğruyu bulmak adına büyük bir çaba harcamıştır. Ancak her iki bilim insanı da, bilimin gücüne olan inançları sayesinde, zorlukların üstesinden gelmiş ve gerçeklere dayalı bulgular ortaya koymuşlardır.

Bu anlatı, sadece tarihsel bir bakış açısının ötesine geçip, bilimin ve insan zekâsının, savaş gibi kaotik bir ortamda bile doğrulara ulaşma kapasitesini gözler önüne seriyor. Hem Einstein’ın hem de Eddington’ın yaşadığı dönemin zorlukları, yalnızca bilimsel süreçleri değil, aynı zamanda kişisel ve toplumsal mücadeleleri de kapsamlı bir şekilde izleyicilere sunar.