On genç kadın, tatil yapmak için geldikleri ada tatil köyünden şiddet dolu bir suç çetesi tarafından kaçırılarak yurt dışındaki bir müşteriye satılmak üzere gemiye bindirilir. Çetenin acımasızlığı ve kadınları birer meta olarak gören tavrı, genç kadınları korkunç bir kaderle yüz yüze bırakır. Ancak içlerinden ikisi, bu kaderi kabullenmeyi reddeder: bir hemşire ve cesur, neşeli bir dansçı.

Hemşire, sakinliği ve zekasıyla grubun lideri konumuna gelirken, dansçı ise kararlılığı ve enerjisiyle herkese umut olur. Kaçırıldıkları yerden kurtulmak için bir plan yapmaya başlarlar. Gemi yolculuğu sırasında ipuçlarını birleştirerek ve fırsat kollayarak bu tehlikeli dünyadan kaçmanın yollarını ararlar. Nihayetinde, bir anlık dikkatsizlikten faydalanarak kaçmayı başarırlar. Ancak bu, sadece hayatta kalma mücadelesinin başlangıcıdır.

Kendilerini çölün kavurucu sıcağında ve düşmanlarla çevrili bir ortamda bulan iki kadın, hem fiziksel hem de zihinsel sınırlarını zorlamak zorunda kalır. Arkalarından gelen acımasız insan tacirleri onları adım adım takip ederken, bu iki kadın sadece hayatta kalmak için değil, diğer mağdur kadınların da kurtuluşunu sağlamak için mücadele eder.

Birbirlerine duydukları güven ve dayanışma, onları zorlu mücadelelerinde ayakta tutar. Hemşirenin tedavi yetenekleri ve dansçının sıra dışı yaratıcılığı, umutsuzluk içinde bile çözüm bulmalarını sağlar. Ancak her adımda daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalırlar ve işler gittikçe daha ölümcül bir hal alır.

Bu hikaye, sadece hayatta kalma mücadelesini değil, aynı zamanda insan iradesinin gücünü, dayanışmayı ve adaleti sağlama uğruna verilen savaşı gözler önüne seriyor.