Max Brandel, dışarıdan bakıldığında başarılı ve dengeli bir hayata sahip gibi görünse de, içinde bir türlü bastıramadığı bir hayalin kıvılcımı yanmaktadır. Stand-up komedyeni olma tutkusu, yıllarca iş ve aile yaşamının gölgesinde kalmıştır. Ancak bir gün, hayatını kökten değiştirecek bir karar alır: kariyerini ve evliliğini geride bırakarak hayalinin peşinden gitmeye karar verir. Bu cesur, ancak bir o kadar da kaotik karar, hayatını altüst eder.

Max, bu radikal dönüşümün ardından, şeflikten kapıcılığa evrilen eksantrik babası Stan'in yanına taşınır. Stan, alışılmışın dışında bir adamdır ve Max’in yaşamında hem destekleyici hem de kafa karıştırıcı bir figür olarak yer alır. Max, yeni hayatına alışmaya çalışırken, 9 yaşındaki asperger sendromlu oğlu Ezra ile olan ilişkisi, eski karısıyla çatışmasının merkezine oturur. Eski eşi, Max’in ani kararlarını sorumsuzluk olarak değerlendirirken, Max ise Ezra’yla daha fazla vakit geçirmek ve ona daha iyi bir baba olabilmek için çabaladığını iddia eder.

Ezra, dünyayı diğer çocuklardan farklı bir şekilde algılayan, sevimli ve keskin bir zekaya sahip bir çocuktur. Max, Ezra’yı anlamaya ve ona bağlanmaya çalışırken, aynı zamanda kendi hayalini gerçekleştirmek için mücadele etmektedir. Bu süreçte, babalık sorumluluğuyla stand-up kariyerine odaklanma çabası arasında sıkışıp kalan Max, giderek daha büyük bir çıkmazın içine sürüklenir.

Bir gün, Max radikal bir karar daha alır: Ezra’yı kaçırıp onu ülke çapında bir geziye çıkarmaya karar verir. Bu çılgın planın amacı, hem Ezra’yla bağ kurmak hem de hayatın hızla akıp giden karmaşasında kaybettiklerini geri kazanmaktır. Yolculuk, beklenmedik olaylar, komik durumlar ve derin duygusal anlarla doludur. Max ve Ezra, bu yolculuk sırasında sadece birbirlerini değil, aynı zamanda kendilerini de keşfetmeye başlarlar.