Yunanistan’ın göz kamaştıran, sessiz bir adasında, masmavi suların ve zeytin ağaçlarının arasında, genç ve enerjik Alex, sahil kenarındaki büyüleyici bir restoranda garson olarak işe başlar. Adanın huzurlu atmosferine kendini kaptıran Alex, kısa sürede restoranın çekici ve flörtöz aşçısı Enrico’nun dikkatini çeker. Enrico, rahat tavırları ve sıcak gülümsemesiyle Alex’in etrafında dolaşmaya başlasa da Alex’in ilgisi çok daha farklı birine kaymaktadır: Yıllardır adada yaşayan gizemli Amerikalı restoran müdürü Max.

Max, sessiz ama karizmatik bir adamdır. Kibar davranışlarının ardında, derin bir yalnızlık ve geçmişinden gelen karanlık sırlar saklıdır. Alex, Max’e olan ilgisini gizlemeye çalışsa da bu hisler, her geçen gün daha belirgin hale gelir. Adanın büyülü yaz atmosferi, Alex ve Max arasında kaçınılmaz bir yakınlaşmaya zemin hazırlar. Ancak Max, her zaman kendisini bir adım geri çekmekte, duygularını bastırmaktadır.

Bu sırada, Enrico Alex’ten vazgeçmeye niyetli değildir ve onu etkilemek için her fırsatı değerlendirmeye çalışır. Ancak Alex’in Max’e olan ilgisini fark ettiğinde, bu durum hem Enrico’yu hem de restoranın sakin havasını değiştirmeye başlar. Enrico, kıskançlık ve merak karışımı bir hisle Max’in geçmişini araştırmaya koyulur. Kazdığı bu karanlık geçmiş, Max’in adada neden bu kadar izole yaşadığını ve nelerden kaçtığını gözler önüne serer.

Mevsimlerin değişimiyle birlikte, turistler adadan gelip giderken, Alex, Max ve Enrico arasında gerilim dolu bir aşk üçgeni şekillenmeye başlar. Giderek artan cinsel tansiyon ve Max’in geçmişinin ağırlığı, bu küçük restoranın duvarları arasında patlayacak bir fırtınanın habercisi olur. Üçünün de hayatını sonsuza dek değiştirecek olaylar, beklenmedik bir şekilde gün yüzüne çıkar.

Adanın sakin güzelliğiyle zıtlık oluşturan bu yoğun duygusal gerilim, aşkın, arzunun ve geçmişin ağırlığının insanları nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor.