Suriyeli Hamit, Suriye'nin çatışmalı geçmişinin karanlık izlerini taşıyan bir adamdır. Rejim tarafından işlenen suçların izini süren gizli bir grubun üyesi olarak, hayatı sürekli bir tehdit ve kaçışla şekillenmiştir. Bir gün, grubunun ona verdiği görev onu Fransa'ya sürükler. Orada, onu işkence eden kişinin peşine düşer. Bu kişi, Hamit’in geçmişinde derin izler bırakmış ve ona unutulmaz bir travma yaşatmıştır.

Ancak Fransa'ya vardığında, işler karmaşıklaşmaya başlar. Hamit’in görevi basit gibi görünse de, karşılaştığı her ipucu ve yeni bilgi onu şüpheye düşürür. Zihninde intikamın sesi, onun sağduyusunu gölgelemiş ve doğruyla yanlışı ayırt etmek giderek zorlaşmıştır. Gerçekten yüzleşmesi gereken kişi, geçmişin yaralarıyla mücadelesi ve adaletin ne olduğu sorusuyla kalakalmıştır.

Bu yolculuk, yalnızca fiziksel bir kovalamaca değil, aynı zamanda içsel bir keşif de olur. Hamit, bir yandan düşmanı ararken, diğer yandan kendi karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır. Her adımında, içinde bulunduğu gruptan, geçmişin travmalarından ve hatta hedefinin kimliğinden şüphe etmeye başlar. Gerçek, bir düşman kadar karanlık ve kaybolmuş bir figür gibi, her an elinden kayıp gitmektedir.

Hamit'in bu yolculuğu, ne kadarının gerçek olduğunu, ne kadarının ona dayatılan bir inanç olduğunu sorgulamasına neden olur. Hem görevine sadık kalmak, hem de intikamını almak arasında gidip gelirken, bir insanın sınırlarının ne kadar zorlanabileceğini ve doğruyu ararken kaybedebileceğini keşfeder.