İç savaş sonrası Amerika'nın çalkantılı yıllarında, eski bir asker olan Preacher, günahlarından arınma ve ailesiyle birlikte huzurlu bir hayat kurma hayaliyle Texas’ın ıssız topraklarına göç eder. Eşi ve küçük kızıyla birlikte bu yeni başlangıcı umutla kucaklayan Preacher, içindeki karanlık geçmişi geride bırakmaya çalışır. Fakat bu huzur arayışı, bölgenin kanun tanımaz çete lideri Bob Quinn tarafından acımasızca bozulur.

Quinn ve adamları, topraklarına yerleşen göçmenleri “yasadışı işgalciler” olarak damgalar ve yerel halkı sindirmek için şiddete başvurur. Bölgeye korku salan çetenin zalimliği, masumları hedef alırken, Preacher’ın eşi ve küçük kızı da bu acımasız çatışmada hayatlarını kaybeder. Kendi elleriyle gömdüğü ailesinin mezarının başında diz çökerek, Tanrı’dan bir kez daha af dileyen Preacher, bu kez intikam ateşiyle yanar. Eskiden affedilmek için dua eden adam, şimdi Tanrı’dan ailesinin intikamını almak için işleyeceği günahların affedilmesini ister.

Preacher, çetesine sığınan Bob Quinn’in her bir adamını avlamak için eski benliğine geri döner. İçindeki öfkeyi bir silaha dönüştüren bu intikam yolculuğu, hem bir kan davasına hem de kendi vicdanıyla hesaplaşmasına dönüşür. Preacher, tek başına yürüdüğü bu karanlık yolda, masumiyetin bedelini ödetmek için hiç olmadığı kadar acımasızdır.

Çetenin izini sürerken, Preacher sadece düşmanlarını değil, aynı zamanda içindeki umudu da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Ancak kanlı intikam yolculuğu, ona adaletin doğasını ve gerçek kurtuluşun ne anlama geldiğini yeniden sorgulatacaktır. Texas’ın ıssız topraklarında geçen bu hikâye, kayıp, intikam, adalet ve insan ruhunun karanlık köşelerine yapılan unutulmaz bir yolculuk olarak iz bırakır.