Zirveleri karlarla kaplı dağların eteklerinde, büyük bir savaşın ortasında kalan bir grup Çin askeri, son bir direnişle ülkelerini savunmaya çalışıyordur. Karşılarında ise, amansızca hücum etmeye devam eden, sayıca çok üstün olan bir milyon Hun askeri bulunmaktadır. Çinli askerler, ellerindeki kılıçları sıkıca tutmuş ve ölümün yakın olduğunu bilerek son bir cesaretle savunmalarını yapmaya devam etmektedirler. Her biri, cesurca ama çaresizce, son bir savaş için hazır hale gelmiştir.

Aralarındaki Ping adında genç bir asker, savaşın karmaşasında bir anda parlak bir fikirle ortaya çıkar. İçinde bir umudu ve cesareti olan bu genç asker, durumu kurtarmanın yolunu ararken, doğru topun başına geçer ve karşı tepelerdeki Hun ordusunun bulunduğu yeri hedef alarak ateş açar.

Ateş edilen top, bir anda büyük bir patlama yaratır ve nehir gibi aşağıya doğru devasa bir çığ inmeye başlar. Çığ, dağlardan hızla ilerler ve hiçbir şeyden habersiz olan Hun askerleri, neye uğradıklarını şaşırır. Onlar, aniden bir doğa felaketiyle karşılaşırlar ve orduları darmadağın olur. Düşmanları bu beklenmedik felaketle karşılaşırken, Çinli askerler hızla toparlanarak hücumlarını durdurur ve zafer kazanırlar. Ping, imkansızı başarmış ve tüm askerlerin gözünde kahraman haline gelmiştir.

Ancak, kahramanlık öyküsünün en büyük sürprizi henüz gelmemiştir. Ping'in aslında bir erkek olmadığı ortaya çıkar. Gerçekte, Ping, genç bir kızdır ve adı Mulan’dır. Çin'in geleneksel toplum yapısında kadınların askerlik yapması neredeyse imkansızken, Mulan, ailesini korumak ve vatanını savunmak için erkek kılığına girerek savaşa katılmıştır. Gerçek kimliği ifşa olduğunda, cesareti ve zekâsı sayesinde sadece savaşı değil, toplumsal normları da yıkmış olur.

Mulan, sadece bir savaşçı olarak değil, aynı zamanda toplumun dar kalıplarını kıran ve cesaretin gerçek anlamını gösteren bir kahraman olarak tarihe adını yazdırır. Savaşın kazanılmasında ve Hunlara karşı elde edilen zaferdeki rolü, yalnızca fiziksel güçle değil, akıl ve stratejiyle kazanılmış bir zaferdir. Mulan, gerçek cesaretin ve kahramanlığın, cinsiyetle değil, yürekle ve akılla ölçülmesi gerektiğini tüm dünyaya gösterir.