Gece yarısı, asfaltın ıssızlığına gömülmüş bir otoyolda ilerleyen bir kadın, yolculuğun yorgunluğunu atmak ve birkaç dakika soluklanmak için ıssız bir benzin istasyonunda durur. Gökyüzü kurşuni, hava ağırdır. Sessizlik içinde parlayan floresan lambalar, istasyonun terk edilmişliğini daha da ürkütücü kılar. Ama bu sessizliğin içinde bir şey vardır — hareket etmeyen, nefes almayan ama her an tetikte olan bir tehlike.

Kadın, kısa süre içinde sıradan görünen bu durağın aslında ölümcül bir tuzağın ortası olduğunu fark eder. Görünmeyen bir noktadan onu gözleyen, geçmişe gömülmüş bir kan davasının gölgesinden çıkıp gelen sosyopat bir keskin nişancı, artık onu hedef almıştır. Bu yalnız adamın elinde sadece bir tüfek değil, yılların biriktirdiği nefret ve takıntılar da vardır.

Kadın için ölüm, artık sadece birkaç nefes ötededir. Ancak bu bir kaçış hikâyesi değildir sadece. Hayatta kalmak için aklını, çevikliğini ve içgüdülerini kullanması gerekir. Merhamet bilmeyen bir avcının hedefi olmuşken, onu kimlerin hedef gösterdiğini ve neden seçildiğini çözmek zorundadır. Her saniye, bir mermi kadar hızlıdır; her karar, bir hayat kadar değerlidir.

Issızlıkta başlayan bu tek kişilik hayatta kalma savaşı, geçmişin karanlık sırlarını ortaya çıkaracak ve kurbanla avcı arasında ölümcül bir hesaplaşmanın fitilini ateşleyecektir.