Bir zamanların efsanevi voleybol yıldızı Woo-jin, yıllar önce sahalara veda ettikten sonra çocuklar için kurduğu voleybol okulunu ayakta tutmak için büyük bir mücadele vermektedir. Ancak işlerin kötüye gitmesiyle, iflasın eşiğine gelir ve umutsuz bir şekilde bir çıkış yolu aramaya başlar.

Tam her şeyden vazgeçmek üzereyken, ona sıra dışı bir teklif gelir: Ligin açık ara en kötü kadın voleybol takımının başına geçmek. Takım, sadece başarısız değil, aynı zamanda ikinci sınıf oyunculardan oluşmaktadır ve eksantrik kulüp sahibi, spor anlayışından çok eğlenceye odaklanmış bir adamdır. Woo-jin için bu teklif ilk bakışta saçma görünse de, sözleşmesindeki ilginç bir madde dikkatini çeker: Tek yapması gereken, sadece bir maç kazanmaktır.

Bu kulağa kolay gelse de, takımın içinde bulunduğu kaotik durum, Woo-jin’in düşündüğünden çok daha zorludur. Oyuncular, disiplinsiz ve motivasyonsuzdur, birbirleriyle uyum içinde oynamaktan çok uzaktırlar. Antrenman yapmaktan çok, dedikodu yapmayı ya da sosyal medya paylaşımlarını önemseyen bu ekibi bir araya getirmek neredeyse imkânsız gibidir.

Ancak Woo-jin’in geçmişte kazandığı başarılar, bir zamanlar sahip olduğu azmi ona hatırlatır. Kendi kariyerinde de defalarca pes etmenin eşiğine geldiğini hatırlayan eski yıldız, oyuncularını değiştirmek yerine, onlara kendi yöntemleriyle liderlik etmeye karar verir. Disiplinle değil, tutkuyla çalışarak; baskıyla değil, eğlenceyle motive ederek onları şekillendirmeye başlar.

Zamanla, başta birbirine yabancı olan bu takım, hiç beklenmedik şekilde dönüşmeye başlar. Her antrenman, her maç, her hata onları daha güçlü bir takım yaparken, Woo-jin de yıllardır unuttuğu spor aşkını yeniden keşfeder. Ancak tek bir zafer kazanmaları gerçekten yeterli olacak mıdır? Yoksa bu yolculuk, sadece bir maçtan çok daha fazlasını değiştirecek midir?