Berlin’de yaşayan bir ressam olan Eny ve kız kardeşi Titina, Gine-Bissau’daki savaştan kaçışlarından bu yana ilk kez Batı Afrika’ya doğru bir yolculuğa çıkarlar. Aradan geçen 17 yıllık sürgün ve annelerinin vefatının ardından, bu yolculuk onları köklerine ve atalarının topraklarına doğru yönlendirir.

Eny, sanatındaki her fırça darbesiyle kendi geçmişine ve kimliğine dair bir hikaye anlatırken, bu yolculuk ona sadece ilham değil, aynı zamanda yüzleşmesi gereken acı dolu anılar da getirir. Titina ise yıllar boyunca bastırdığı anıların yüzeye çıkmasıyla hem kardeşine destek olmaya çalışır hem de kendi travmalarıyla başa çıkmaya çalışır. Her iki kardeş için de bu yolculuk, sadece fiziksel bir rota değil, aynı zamanda kişisel bir arınma ve yeniden keşif sürecidir.

Batı Afrika’nın sıcağı, renkleri ve ritmi içinde, yerel topluluklarla buluşur, atalarının hikayelerini dinler ve kendi ailelerinin geçmişine dair parçaları bir araya getirirler. Yıllardır kendilerini evlerinden uzak hissetmelerine rağmen, bu topraklar onlara derin bir aidiyet hissi sunar. Ancak, geçmişin hayaletleri de her adımda onlara eşlik eder. Eski travmalar, kaybedilen aile bağları ve yaşanamayan çocuklukları yeniden gün yüzüne çıkar.

Eny’nin sanatına yansıyan bu yolculuk, onun hem bireysel hem de kültürel kimliğini yeniden tanımlamasına olanak tanır. Titina ise kendi iç huzurunu bulmaya çalışırken, kardeşiyle olan bağlarını güçlendirir. Yolculuğun sonunda, sadece geçmişleriyle barışmakla kalmazlar, aynı zamanda geleceğe dair umut dolu bir bakış açısı kazanırlar. Bu hikaye, kimliğin, köklerin ve yeniden bağ kurmanın gücüne dair derin bir keşfi anlatır.