Kocasının ani ölümüyle dul kalan Santosh, Hindistan’ın kuzeyindeki kırsal bölgelerde uygulanan bir devlet programı sayesinde onun yerine polis teşkilatında görevlendirilir. Daha önce böyle bir meslekle hiç ilgilenmemiş, sade ve sessiz bir yaşam sürmüş olan Santosh için bu yeni görev, hem toplumdaki yerini hem de kendini keşfetmesini sağlayacak zorlu bir yolculuğun başlangıcıdır.

Göreve başladıktan kısa süre sonra, bölgedeki bir köyde alt kasttan genç bir kızın vahşice tecavüze uğrayıp öldürüldüğü haberi gelir. Olay, yerel yetkililer tarafından örtbas edilmek istenirken, bölgeye atanan karizmatik ve kararlı bir müfettiş olan Sharma davaya el koyar. Kadın hakları konusunda güçlü bir duruş sergileyen Sharma, Santosh’un içindeki gücü fark eder ve onu yanına çekerek soruşturmaya dahil eder.

Ancak bu cinayet basit bir vaka değildir. Kast sistemiyle şekillenen sert toplumsal yapı, güçlü toprak ağaları, yozlaşmış yetkililer ve suskunluk yemini etmiş köylüler arasında Santosh, adalet arayışında ilerlerken giderek kendi kimliğini de sorgulamaya başlar. Kadın olmanın, düşük kasttan gelmenin ve yozlaşmış bir sistemde doğru olanı yapmaya çalışmanın bedelini öğrenirken, cesareti ve kararlılığı onu hiç beklemediği bir yola sürükler.

Müfettiş Sharma’nın rehberliğinde, Santosh ilk başta sadece bir görev olarak gördüğü polislik mesleğinde aslında çok daha büyük bir mücadelenin içinde olduğunu anlar. Suskunluktan doğan çığlıkları duydukça, adaletin sadece mahkeme salonlarında değil, cesur yüreklerde başladığını keşfeder. Ancak bu dava onu yalnızca toplumun karanlık yüzüyle değil, kendi geçmişi ve korkularıyla da yüzleşmeye zorlayacaktır.

Şimdi Santosh’un önünde bir seçim vardır: Sistemin içinde sessizce var olmak mı, yoksa tehlikeli de olsa doğru olanı yapmak için savaşmak mı?