Bir cinsel saldırıdan sonra toparlanmaya çalışan genç bir kadın, lüks bir dairede uyanır. Ancak bu daire ne bir sığınak, ne de huzur dolu bir mekândır. Yalnız değildir. Yanında, bir süredir kâbuslarında sürekli olarak onu öldürdüğünü gördüğü adamın cesedi yatmaktadır. Şok içindedir; adam gerçekten ölü müdür, yoksa bu da başka bir zihinsel tuzak mı? Kendi hafızasına bile güvenemez hale gelirken, gerçeklik ve delilik arasındaki çizgi giderek silikleşir.

Zaman ilerledikçe, dairenin içindeki eşyalar tuhaf şekilde hareket etmeye, ona mesajlar vermeye başlar. Mutfak çekmeceleri kendi kendine açılır, televizyon yüzüne tanıdık ama bozulmuş görüntüler yansıtır, aynalar farklı gerçeklikleri gösterir. Kadın, zihninin mi ona oyun oynadığını, yoksa gerçekten doğaüstü bir şeylerin mi döndüğünü anlamaya çalışır.

Bir yandan geçmişiyle yüzleşmek, bir yandan da bu kabustan kurtulmak zorundadır. Cesedin oraya nasıl geldiğini, kimin onu oraya kilitlediğini ve asıl tehlikenin içeride mi yoksa onun zihninde mi olduğunu çözmek zorundadır. Psikolojik gerilim ve doğaüstü korku ögelerini harmanlayan bu film, izleyiciyi sürekli sorgulatan karanlık ve tekinsiz bir atmosfer sunar.

Kadının zihinsel çözülüşü, bir tür yeniden doğumun da başlangıcı olabilir. Ancak bu evde, gerçekle yüzleşmek ölüm kadar tehlikeli olabilir.