Maja ve Janne, hayatta kalmanın her gün yeni bir mücadele olduğu, ıssız ve sert iklimli Stormskerry adasına taşınır. Geleneksel değerlerin hâkim olduğu bu dünyada Maja, yeni bir dönemin işaretlerini fark etmeye başlar: Kadınlar artık yalnızca birer izleyici değil, eşit birer ortak olabilecekleri bir çağın eşiğindedir. Çift, burada çocuk sahibi olur ve zorluklara rağmen mutluluk dolu bir yaşam kurar. Ancak, huzur dolu hayatları bir dizi felaketle sarsılır.

Adanın kaderini değiştiren savaş patlak verir; Janne, İngiliz askerlerinden kaçmak zorunda kalırken, Maja ve çocukları düşman tarafından esir alınır. Sadece savaşın değil, aynı zamanda maddi zorlukların ve ölümlerin gölgesi de ailenin üzerine düşer. Yine de Maja, her türlü felaket karşısında dimdik ayakta durmayı başarır. Yaşanan yıllar boyunca pek çok kayıp ve acıya rağmen, Stormskerry’nin acımasız topraklarına tutunmayı seçer.

Maja'nın öyküsü, sadece bir ailenin hayatta kalma mücadelesini değil, aynı zamanda değişen değerler, güçlenen kadınlar ve insan ruhunun dayanıklılığını da gözler önüne serer. Adanın sert koşullarına ve yaşamın zorluklarına karşın, Maja’nın kararlılığı ve direnci, zorluklar karşısında insan ruhunun gücünü yansıtır. Onun bu kararlılığı, sadece ailesi için değil, aynı zamanda kendi varoluşu için de bir direnç sembolüne dönüşür.

Stormskerry, insanın hem doğayla hem de kendi içsel çatışmalarıyla mücadele ettiği, güçlü bir kadın karakterin merkezde olduğu destansı bir hikâye sunuyor.