Leon, troubled relationshipini onarmak için genç oğlunu alarak derin kırsal Appalachia'ya bir kamp gezisine çıkar. Ormanın huzurlu atmosferinin onları yakınlaştıracağını uman Leon, bölgenin karanlık sırlarından habersizdir. Dağlık bölgede, bir yerel tarikat nefret ve acıdan doğan bir şeytanı, The Hangman'ı, çağırmıştır ve şimdi cesetler birikmeye başlamıştır.

Bir sabah Leon, oğlunun kaybolduğunu fark eder. Oğlunu bulmak için Leon, cinayetlere karışmış tarikatla ve kana susamış The Hangman ile yüzleşmek zorundadır. Appalachia'nın sisli ve kasvetli ormanlarında, Leon'un oğlunu kurtarma mücadelesi, hem fiziksel hem de ruhsal bir sınav haline gelir.

Leon, oğlunu bulmak için tarikatın izini sürerken, The Hangman'ın ardındaki korkunç gerçeği ve tarikatın dehşet verici ritüellerini keşfeder. Bu süreçte, Leon hem tarikat üyelerinin hem de The Hangman'ın ölümcül saldırılarına karşı hayatta kalmak zorundadır. Her köşede tehlikenin kol gezdiği bu ormanda, Leon sadece oğlunu kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda kendi cesaretini ve kararlılığını da yeniden keşfeder.

Leon'un yaşadığı bu dehşet dolu mücadele, sadece oğlunu bulma arzusu değil, aynı zamanda kendi içindeki korkularla yüzleşme ve geçmişte yaptığı hataları telafi etme yolculuğudur. Leon, her adımda daha da kararlı hale gelir ve oğlunu kurtarmak için hiçbir engel tanımaz.

"The Hangman" ile karşı karşıya geldiğinde, Leon hem fiziksel gücünü hem de zeka ve stratejisini kullanarak bu korkunç düşmanı alt etmeye çalışır. Appalachia'nın derinliklerinde, Leon'un ve oğlunun hayatı, Leon'un cesareti ve kararlılığına bağlıdır.

Sonunda, Leon oğlunu bulur ve The Hangman'ı alt ederek tarikatın dehşetini sona erdirir. Bu korkunç deneyim, baba ve oğul arasındaki bağı güçlendirir ve ilişkilerini onarır. Leon, oğluyla birlikte Appalachia'dan ayrılırken, sadece bir babanın sevgisi ve kararlılığıyla nelerin başarılabileceğini değil, aynı zamanda insan ruhunun ne kadar güçlü olabileceğini de göstermiş olur.