Teknolojinin zirveye ulaştığı bir dönemde, insanlar her türlü sorunun üstesinden gelebileceğine inanıyordur. Bu dönemin simgesi, devasa 'Titanic' adlı transatlantik gemisidir. Titanic, insanlığın doğaya karşı gövde gösterisi olarak görülür ve büyük bir gurur kaynağıdır. "Düşler Gemisi" olarak adlandırılan bu muazzam yapı, lüks ve konforun zirvesini sunmaktadır.

Titanic’in yolcuları arasında, Avrupa'da birkaç yıl geçirdikten sonra Amerika'ya dönmekte olan genç ve fakir ressam Jack Dawson ve nişanlısı ve annesiyle Philadelphia'ya giden zengin genç kız Rose DeWitt Bukater bulunmaktadır. Jack ve Rose, gemide karşılaşırlar ve aralarındaki sınıf farkına rağmen hızla yakınlaşırlar. İki genç, birbirlerinin dünyalarını keşfederken, aralarındaki bağ güçlenir ve sınıf farklarını aşmaya çalışırlar.

Ancak bu romantik ve umut dolu yolculuk, 10 Nisan 1912 tarihinde trajik bir dönemeç alır. Titanic, buzdağına çarpar ve iki saat kırk dakika süren bir felaketin ardından sulara gömülür. Bu olay, geminin yolcularının ve mürettebatının hayatını sonsuza dek değiştirir. Jack ve Rose’un yaşadığı dramatik anlar, trajedinin ve aşkın iç içe geçtiği bu tarihi yolculuğun merkezine oturur.