Norman Graysmith, kariyerinde çıkış yakalama umuduyla çırpınan bir belgesel yönetmenidir. Günün birinde, toplumun kenarında yaşayan ve “geleceğin seri katili” olduğunu iddia eden Aidan Mendle isimli genç bir adamdan gizemli bir davet alır. Aidan, Norman’a evinin kapılarını açar; yalnızca fiziksel olarak değil, zihnindeki karanlık düşüncelere de tanıklık etmesine izin verir. Zihninde adım adım tasarladığı cinayetleri, planlarını, hatta potansiyel kurban profillerini büyük bir açıklıkla Norman’a anlatır.

Norman, karşısındaki adamın gerçek bir tehlike mi yoksa sadece dikkat çekmeye çalışan bir deli mi olduğunu ilk başta kestiremez. Ancak zamanla, bu görüşmeler giderek daha karanlık ve rahatsız edici bir hâl alır. Norman, hem etik hem de ahlaki bir ikilemin içine düşer: Aidan’ı ifşa etmek mi, yoksa belgeselinin etkileyiciliği uğruna onu izlemeye devam etmek mi?

Kamerası arkasında izledikleri, Norman’ın kendi karanlık yönleriyle de yüzleşmesine neden olur. Giderek daha fazla Aidan'ın dünyasına çekilirken, belgeselin sınırları belirsizleşir, gerçek ile kurgu birbirine karışır. Peki Norman, Aidan’ı belgeleyen bir gözlemci olarak mı kalacaktır, yoksa kendi vicdanının ağırlığı altında ezilen bir tanık mı olacaktır?

Bu hikâye, saplantı, şöhret arzusu ve ahlaki sınırların bulanıklaştığı bir zeminde, belgeselciliğin tehlikeli taraflarına ayna tutar. Norman'ın yapacağı seçim, yalnızca kariyerini değil, belki de insanların hayatlarını etkileyecek büyüklüktedir.