Bu belgesel, Amerikan siyasetinin tartışmalı figürlerinden biri olan Roy Cohn'u derinlemesine inceliyor. Cohn, politik iş bitiriciliği ve ahlaksız taktikleriyle tanınan bir isimdi; aynı zamanda adaletin, etik kuralların ve insani değerlerin dışında bir dünyada hareket eden bir stratejistti. Onun yöntemi, çoğu zaman sınırları zorlamak, manipülasyon ve saldırganlık üzerine kuruluydu. Ancak bu belgesel, yalnızca Cohn’un kariyerini değil, aynı zamanda onun iç dünyasında yatan derin acıları da gözler önüne seriyor. Zira Cohn’un sert, acımasız imajının ardında, ona yön veren büyük bir yalnızlık, korku ve kimlik bunalımı yatıyordu. Onun içsel çatışmaları, onu daha da tehlikeli bir figür haline getirmiş, çevresindekileri hedef almak ve onları kendi oyununa çekmek için acımasız bir strateji izlemesine neden olmuştur.

Belgesel, Roy Cohn’un etkisi altında olan ve onun yöntemlerini benimseyen en dikkat çekici figürlerden birinin, Donald Trump olduğunu da ortaya koyuyor. Trump’ın genç yaşlardan itibaren Cohn’a duyduğu hayranlık, onun kariyerine önemli bir yön vermiştir. Cohn, Trump’a sadece iş dünyasında değil, aynı zamanda siyasette de acımasız ve etik dışı bir yaklaşım benimsemesi konusunda akıl hocalığı yapmıştır. Trump’ın tarzındaki sertlik, alaycılık ve rakiplerine karşı gösterdiği hiç ödün vermeyen tavır, büyük ölçüde Cohn’dan aldığı eğitimle şekillenmiştir.

Belgesel, Cohn’un Trump’a verdiği stratejik tavsiyelerin ötesine geçerek, iki adamın benzer yönlerini de ortaya koyuyor: Güç ve başarı hırsı, toplumun normlarına meydan okuma, rakiplerini küçük düşürme ve zaaflarından faydalanma gibi özellikler. Bu bağlamda, belgesel sadece iki adamın ilişkisini değil, aynı zamanda Amerikan siyasetinin karanlık ve etik dışı stratejilerle nasıl şekillendiğini de sorguluyor. Cohn'un ve Trump'ın hikayesi, ahlaksızlık ve manipülasyonun nasıl bir güç aracı haline geldiğini ve bu tür taktiklerin, siyasi manevraların nasıl zaman içinde büyük değişimlere yol açtığını gözler önüne seriyor.

Roy Cohn'un hayatı, hem kişisel hem de politik düzeyde bir trajediye dönüşürken, belgesel, onun yalnızca bir siyasi stratejist değil, aynı zamanda bir insan olarak yaşadığı karmaşayı, yalnızlığı ve içsel savaşları da derinlemesine ele alıyor. Cohn’un hayatı, adaletin ve vicdanın sürekli olarak hiçe sayıldığı, ama bir yandan da duygusal yaraların derinleştiği bir anlatıya dönüşüyor.