Ali Cengiz Dönmez, karanlık sırlarla dolu geçmişini geride bırakmaya çalışırken, İstanbul Adliyesi’nde nam salmış keskin zekâsı ve soğukkanlılığıyla tanınan bir ceza avukatıdır. Ancak bir gün, geçmişinde yaptığı “yalancı şahitlik” yüzünden yıllardır unuttuğunu sandığı günahları onu yeniden bulur. Bir cinayet davasında görevlendirilen Ali Cengiz, dosyayı inceledikçe tanık ifadelerinden birinin kendi geçmişine dokunduğunu fark eder.

Bu dava sıradan bir dava değildir; karşısında şehrin en acımasız mafya liderlerinden biri vardır. Üstelik müvekkil olarak onu temsil etmesi için seçilmiştir. Kabul etmesi, büyük paralar ve sınırsız koruma anlamına gelirken; reddetmesi, hem meslek kariyerinin hem de canının riske girmesi demektir.

Ancak her şeyi daha da karmaşık hale getiren kişi, yıllar önce ailesinden habersiz sevdiği ama uğruna yalancı şahitlik yapmayı reddettiği kadın, Elif’tir. Elif bir insan hakları savunucusu olmuş ve bu davada karşı tarafın temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır. Aralarındaki yarım kalmış aşk yeniden alevlenirken, Elif'in getirdiği deliller Ali Cengiz’in geçmişteki yalanlarına da işaret etmektedir. Artık Ali Cengiz ya bir ömür boyu vicdan azabıyla yaşayacak, ya da her şeyi riske atarak gerçeği ortaya çıkaracaktır.

Ali Cengiz, bir yandan mafyanın tehdidiyle baş etmeye çalışırken diğer yandan Elif’le arasında yeniden filizlenen duygularla yüzleşir. Gerçeği savunmak, onun için her şeyi —mesleğini, hayatını, hatta Elif’i— kaybetmek anlamına gelebilir. Ancak vicdanı bu kez susmayacaktır.

Bu gerilim ve dram yüklü hikâye, adaletin gerçekten ne olduğunu, aşkın affedici gücünü ve geçmişin gölgelerinin ne kadar derine inebileceğini sorgulayan çarpıcı bir anlatıya dönüşür.