1976 Soweto Ayaklanması'nın kaotik ve baskıcı atmosferi içinde, Güney Afrika'da bir beyaz öğretmen olan Emma, apartheid rejiminin eğitim sistemine karşı sessizce görevini yapmaya çalışmaktadır. Ancak, siyahi öğrenciler arasında başlayan protestoların giderek büyümesi ve polis müdahalelerinin şiddetli bir hale gelmesi, onu da geri dönülemez bir yola sürükler. Özellikle, genç bir siyahi öğrencisinin gözaltında ölmesi, Emma'nın değerlerini ve hayatını kökten sarsan bir olay olur.

Emma, bu olayın sıradan bir ölüm olmadığını hissetmeye başlar ve nedenini öğrenmeye karar verir. Öğrencisinin ölümünün arkasındaki gerçekleri sorgulamaya başladıkça, apartheid rejiminin acımasız yüzüyle karşı karşıya kalır. Çocuğun ölümüne dair sorular sorması, onun için sadece ahlaki bir sorumluluk değil, aynı zamanda kişisel bir arayış haline gelir. Ancak bu sorular, hem kendi güvenliğini hem de çevresindekilerin hayatlarını tehlikeye sokar.

Polis ve hükümet yetkilileri, Emma’nın bu olayı araştırmasını engellemeye çalışırken, onu susturmak için tehditler savurmaya başlarlar. Emma, içsel bir mücadeleyle karşı karşıya kalır: Sistemin parçası olarak sessiz kalmak mı yoksa adalet için sesini yükseltmek mi? Soruşturmaya devam ettikçe, arkadaşları, meslektaşları ve hatta ailesi tarafından dışlanmaya başlar, ancak Emma gerçeği ortaya çıkarmak konusunda kararlıdır.

Soweto Ayaklanması'nın gerçekleriyle yüzleşirken, Emma sadece siyahi öğrencilerin değil, kendi vicdanının da sesi haline gelir. Ancak bu cesur tavrı, hem hayatını hem de değerlerini alt üst eden sonuçlar doğuracaktır.