Ali, hayatını Karadeniz’in sert ve hırçın dalgalarıyla mücadele ederek geçiren bir balıkçıdır. Denize olan tutkusu ve nişanlısı Esma’ya duyduğu derin sevgi, onun dünyasını anlamlı kılan iki unsurdur. Geçim sıkıntısına rağmen, hayallerini gerçekleştirmek için çabalayan Ali, Esma ile sade ama mutlu bir hayat kurmanın hayalini kurar.

Ancak, düğünlerine kısa bir süre kala yaşanan trajik bir olay, Ali’nin hayatını alt üst eder. Fırtınalı bir gecede, balıkçılık yaptığı teknede ağır bir kaza geçirir. Hem bedensel hem de ruhsal olarak derin yaralar alan Ali, bu felaketin ardından hayatını yeniden inşa etmeye çalışırken kendini bir dönüm noktasında bulur.

Bu süreçte, Esma’nın çocukluk arkadaşı Samet, hikayeye dahil olur. Samet, zeka geriliği olan ancak saf ve iyi kalpli bir gençtir. Esma, geçmişte Samet’e gösterdiği şefkati şimdi daha da büyük bir sorumluluk olarak hisseder. Samet’in ailesinin onu terk ettiği gerçeği, Esma’nın vicdanını rahatsız eder ve ona yardım etme arzusunu güçlendirir.

Ali, sevdiği kadınla bir gelecek kurmak için mücadele ederken, Esma’nın Samet’e duyduğu sorumluluğun kendi ilişkilerini nasıl etkilediğini fark eder. Kendi acıları ve çaresizliğiyle boğuşurken, Ali’nin içindeki öfke ve kıskançlık gitgide büyür.

Bir yanda Esma’yı kaybetme korkusu, diğer yanda ise hayatını normale döndürme çabası Ali’yi bir çıkmazın içine sürükler. Aşkı için her şeyi yapmaya kararlı olan Ali, delilik ve dahilik arasındaki ince çizgide yürüyerek, umutsuzca bir çözüm arar. Ancak, bu arayış onu kendi karanlık tarafıyla yüzleşmeye zorlayacaktır.

Esma ise bir yanda Ali’ye duyduğu sevgi, diğer yanda Samet’e karşı hissettiği vicdani yükümlülük arasında kalır. Hangisini seçeceği, her iki erkeğin hayatını da kökten değiştirecek bir karar olacaktır.

Ali, kalbinin derinliklerindeki acıyla savaşırken, hem kendi içindeki şeytanları hem de sevdiği kadını kaybetme korkusunu yenebilecek midir? Yoksa denizin karanlık sularında kaybolmaya mahkum mudur?