Kye, hayatını savaşın gölgesinde geçirmiş bir askerdir. Ancak, bir savaşta esir düşer ve kendini inandığı iki ordu arasında sıkışıp kalmış halde bulur. Her iki tarafın da inançlarına bağlı olan Kye, idealleri ve hayatta kalma içgüdüleri arasında sürekli bir iç savaş verir. Esir olarak tutulduğu günler, onu hem fiziksel hem de zihinsel olarak zorlar, ancak direncini asla kaybetmez.

Bir gün, beklenmedik bir teklif alır: Özgürlüğüne kavuşma karşılığında, tehlikeli bir kurtarma görevine çıkması istenir. Bu görev, onu özgürlüğüne bir adım daha yaklaştırsa da, Kye bunun sıradan bir kurtarma operasyonu olmadığını anlar. Görevi kabul eder ve bir uzay gemisiyle bilinmeyen bir bölgeye doğru yola çıkar.

Ancak, planlar kısa sürede altüst olur. Görev sırasında gemisi, ıssız ve çorak bir çöl ayına düşer. Bu ay, başlangıçta sıradan bir yer gibi görünse de, Kye kısa süre içinde buranın tehlikeli sırlarla dolu olduğunu fark eder. Ay yüzeyinde hayatta kalmaya çalışırken, karşılaştığı korkunç yaratıkların arasında, en ölümcül olanın kendisi olduğunu anlar.

Kye, bu çöl ayının sonsuz yalnızlığında hayatta kalabilmek için, geçmişindeki karanlık yanlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Hem fiziksel hem de zihinsel bir savaş verirken, aslında kendi içindeki en büyük düşmanı alt etmeye çalışır. Çöl ayının ölümcül ortamında, hayatta kalmanın yalnızca hayatta kalmaktan ibaret olmadığını, insanın kendi doğasını anlaması gerektiğini keşfeder.

Kye, özgürlüğe kavuşmak için son bir kez kendisiyle yüzleşmeli, içindeki karanlık tarafları kontrol altına almalı ve nihayetinde gerçek kimliğiyle barışmalıdır. Bu yolculuk, onu yalnızca fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da yeniden şekillendirir ve sonunda Kye, sadece bir savaşçı değil, kendisiyle ve kaderiyle barışmış bir insan olarak yeni bir başlangıç yapar.