Pierre ve Cléa, Fransa kırsalında sakin ve düzenli bir hayat süren, kültürlü ve uyumlu bir çifttir. Uzun yıllardır birlikte olan ikili, emekliliğe yaklaşırken yaşamlarını dinginlik ve alışkanlıklarla doldurmuşlardır. Hayatlarının bu durağan döneminde, şehir dışından gelen eski dostlarının genç kızları Belle’i bir süreliğine evlerinde misafir etmeyi kabul ederler. Belle, içine kapanık ama zarif yapısıyla çifte kısa sürede alışır gibi görünür.

Ancak birkaç gün sonra Belle, evin misafir odasında ölü bulunur. Bu beklenmedik ve gizemli ölüm, Pierre ve Cléa’nın düzenli hayatına bir bomba gibi düşer. Olay ilk başta trajik bir intihar gibi görünse de, detaylar ortaya çıktıkça durumun göründüğü kadar basit olmadığı anlaşılır. Komşuların söyledikleri, Belle’in davranışlarındaki küçük ama tuhaf detaylar ve evde bulunan bazı eşyalar Pierre ve Cléa’yı derin bir sorgulamanın içine iter.

Polis soruşturması sürerken, çiftin aralarındaki çatlaklar da yavaş yavaş yüzeye çıkar. Cléa, Belle’in ölümüyle birlikte kendi gençliğini ve yıllar içinde bastırdığı arzularını sorgulamaya başlarken; Pierre, geçmişte yaptığı bazı hatalarla yüzleşmek zorunda kalır. Belle’in ölümünü aydınlatma çabası, ikilinin hem birbirlerine olan güvenini hem de kendi vicdanlarını sınayan bir psikolojik gerilime dönüşür.