Yer altındaki kolonilerde yaşam, sıkı kurallarla düzenlenmiştir. Genç Yönetim, kaynakların kıtlığı nedeniyle sert yasalar koymuş, nüfusun kontrol altında tutulması için “Kıtlık Kanunları”nı uygulamaya koymuştur. Bu yasalar gereği, her yeni doğan hayat karşılığında yaşlı bir bireyin sistemden silinmesi zorunludur.

Kadın, adam, çocuk ve büyükanne, dar beton duvarlar arasındaki küçük yaşam alanlarında birbirlerine tutunarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. Onlar için büyükannenin varlığı, eski dünyanın hatıralarını, geçmişin sıcaklığını ve bilgeliğini temsil etmektedir. Ancak kadının hamile olduğu ortaya çıkınca, aile büyük bir ikilemin içine düşer. Yeni bir hayat dünyaya gelecek ama bu, büyükannenin ölüm fermanı anlamına gelmektedir.

Genç Yönetim’in kontrol sistemleri sıkı çalışmaktadır. Tıbbi taramalar, düzenli kontroller ve nüfus kayıtları sayesinde her bireyin varlığı kaydedilmekte ve takip edilmektedir. Kadın ve adam, büyükannelerini kurtarmak için bir yol bulmak zorundadır. Ancak bunu yapmak, sisteme karşı gelmek, hatta belki de ölümle cezalandırılmak demektir.

Koloninin yeraltı sokaklarında fısıltılar dolaşmaktadır. Yasa dışı yollarla kaçak doğumların gerçekleştiği, gizli odalarda saklanan yaşlıların olduğu söylenmektedir. Ancak bunların çoğu birer efsane mi, yoksa gerçek mi bilinmemektedir. Aile, büyükannelerini korumak için kaçmaya mı çalışmalı, yoksa bir şekilde sistemi kandırmanın bir yolunu mu bulmalı?

Kadın her gece bebeğinin hareketlerini hissederken, aynı zamanda büyükannesinin giderek zayıflayan ellerini tutmaktadır. Adam, derinlerde bir yerlerde hala vicdanı olan birilerini aramak için koloninin karanlık köşelerine dalar. Çocuk ise olan biteni anlamasa da, büyükannesini kaybetme korkusuyla sessizce olup bitenleri izlemektedir.

Ancak zaman daralmaktadır. Genç Yönetim, kadının hamile olduğunu fark ettiğinde, bir seçim yapmaları için onlara süre verecek midir? Yoksa karar çoktan onlar adına verilmiş midir?