Bir baba ve küçük kızı, hafta sonu tatili için yola çıktıkları sırada sisli bir orman yolunda beklenmedik bir şekilde gizemli bir yaratığa çarparlar. Arabadan indiklerinde, yerde yatan şeyin sıradan bir hayvan olmadığını fark ederler: boynuzlu, saf beyaz tüyleriyle efsanelerden fırlamış gibi duran bir tekboynuz, yani bir unicorn'dur. Ağır yaralıdır ve kısa sürede ölür. O an, hayatlarının yönünü değiştirecek bir sırra tanıklık etmişlerdir.

Baba, yaratığı çarpmanın şokunu atlatamadan, varış noktalarına, yani zengin ve gizemli patronunun ormanda izole bir malikânede düzenlediği "kişisel gelişim" temalı hafta sonu kampına ulaşırlar. Ancak patronun niyeti bambaşkadır. Unicorn’un varlığından çok önceden haberdardır. Onu yakalayıp, efsanevi şifa gücünü kullanarak ölüme çare olacak bir ilaç üretmek istemektedir.

Baba-kız kazayla bu yaratığın ölümüne sebep olduklarında, patronun planları altüst olur. Ama çok geçmeden, unicorn’un ölüsünün bile mucizevi etkiler barındırdığı anlaşılır ve bu durum patronu daha da acımasız hale getirir. Cesedi gizlemeye, onun parçalarını değerlendirmeye ve olaya tanık olan herkesi susturmaya kararlıdır.

Bu süreçte baba, kızıyla arasındaki kırılgan bağı güçlendirmek zorundadır; çünkü artık yalnızca vicdanları değil, hayatları da tehlikededir. Bir efsanenin kanlı gerçeği ile yüzleşirken, insan açgözlülüğünün ve masumiyetin çatıştığı bir sınavın tam ortasındadırlar.

Film; doğaüstü ile kara mizahı, aile dramıyla kapitalist eleştiriyi birleştirerek hem düşündüren hem geren alışılmadık bir hikâye sunar.