Her evin bir hikâyesi vardır; kimi zaman mutlulukla, kimi zaman ise karanlık sırlarla örülmüştür. Başarılı bir yayıncı olan Will Atenton, hareketli New York hayatını geride bırakıp eşi Libby ve iki küçük kızıyla birlikte sessiz ve huzurlu bir yaşam umuduyla New England’daki küçük bir kasabaya taşınır. Yeni bir başlangıç için seçtikleri bu ev, dışarıdan bakıldığında ideal bir aile yuvası gibi görünmektedir. Fakat çok geçmeden bu evin duvarlarının korkunç bir geçmişi sakladığı ortaya çıkar.

Will, komşularının soğuk ve mesafeli tavırlarından şüphelenmeye başlar. Araştırmaları sonucunda, yıllar önce bu evde bir kadının ve iki çocuğunun vahşice öldürüldüğünü öğrenir. Kasaba halkına göre cinayetin baş şüphelisi, kadının kocasıdır ve olaydan sağ kurtulmuştur. Bu bilgi, Will’in aklını kurcalamaya başlar çünkü evin geçmişiyle kendi hayatı arasında tuhaf benzerlikler ortaya çıkmaktadır.

Will’in gerçeği öğrenme çabasında en büyük destekçisi, öldürülen kadının yakın dostu ve yeni komşusu Ann Paterson olur. Ann ile birlikte geçmişin tozlu izlerini takip eden Will, cinayetin arkasında yatan asıl gerçeğe yaklaştıkça, kendisiyle ve ailesiyle ilgili tüm algılarını altüst edecek korkunç bir gerçekle yüzleşir.

Karanlık giderek derinleşirken, Will sadece cinayeti değil, aynı zamanda kendi kimliğini ve hafızasını da sorgulamak zorunda kalır. Gerçek katil kimdir? Olayın ardında kim ya da ne vardır? Ve en önemlisi, Will ve ailesi sıradaki hedef midir?

Psikolojik gerilim ile gizem öğelerini başarıyla harmanlayan bu film, hafızanın güvenilmezliği, travmanın bastırılması ve geçmişin gölgeleriyle yüzleşme temaları etrafında döner. Her detayı ustalıkla örülmüş bu hikâye, izleyiciyi son ana kadar şaşırtmaya devam eder.