Film, 1970’lerin çalkantılı atmosferinde geçen, gerçek olaylardan esinlenmiş sürükleyici bir suç ve dolandırıcılık hikâyesidir. Merkezde, deneyimli ve kurnaz bir dolandırıcı olan Irving Rosenfeld ile onun en az kendisi kadar zeki ve cazibeli ortağı Sydney Prosser yer alır. İkili, yıllardır küçük büyük birçok sahtekârlıkla geçimlerini sürdürmektedir. Ancak FBI’ın genç ve hırslı ajanı Richie DiMaso tarafından yakalanmaları, onları köşeye sıkıştırır. Hapse girmemeleri için tek seçenek sunulur: FBI için çalışacak ve başka büyük dolandırıcıları yakalamaya yardım edeceklerdir.

Bu yeni iş birliği, yalnızca dolandırıcılıkla sınırlı kalmaz; politik entrikaları, mafya ilişkilerini ve Amerika’nın yozlaşmış sistemini de kapsayan çok daha büyük bir plana dönüşür. FBI, kamuoyunun gözü önünde patlayacak büyük bir operasyon tasarlamaktadır: Sahte bir Arap şeyhiyle Atlantic City’de bir kumar imparatorluğu kurma planı üzerinden, yozlaşmış politikacılar, iş insanları ve mafya üyeleriyle temasa geçilecek ve hepsi birden tuzağa çekilecektir.

Ancak plan ne kadar kusursuz görünürse görünsün, insan ilişkileri, tutkular ve kişisel çıkarlar bu oyunun seyrini hızla değiştirmeye başlar. Richie DiMaso, yalnızca operasyonu değil, Sydney’i de kontrol altına almak ister. Öte yandan Irving’in dengesiz ve öngörülemez eşi Rosalyn, her an her şeyi sabote edebilecek bir kaosa dönüşür. Kurulan sahte dünya, içinde yer alan herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkarırken, roller karışır; dolandırıcılar kime oyun oynadıklarını, kimler tarafından oynandıklarını ayırt edemez hale gelir.

Film, zekice yazılmış diyalogları, dönemin stilize atmosferi ve karmaşık karakter yapısıyla hem bir suç hikayesi hem de ahlaki bir sorgulama sunar. Kimlik, sadakat, açgözlülük ve hırs gibi temaların derinlemesine işlendiği bu hikâyede, sonunda herkesin kaybettiği bir oyun oynanır.