The Way Way Back’te, içine kapanık ve utangaç bir çocuk olan 14 yaşındaki Duncan’ın, hayatının dönüm noktası olan bir yaz tatiline tanıklık ederiz. Duncan, annesi Pam, onun baskıcı erkek arkadaşı Trent ve Trent’in kızı Steph ile birlikte küçük bir sahil kasabasına tatile gider. Bu tatil, Duncan için başta yalnızlık, yabancılık ve uyumsuzluk duygularıyla doludur. Özellikle Trent’in küçümseyici ve eleştirel tavırları, Duncan’ın kendine olan güvenini iyice yıpratır.

Ancak her şey, Duncan’ın kasabanın biraz dışında yer alan eski püskü ama eğlenceli bir su parkı olan Water Wizz’e gitmesiyle değişir. Orada tanıştığı park müdürü Owen, içtenliği, esprili dili ve rahat tavırlarıyla Duncan’ın dünyasında yepyeni bir kapı aralar. Duncan, Owen ve park çalışanlarıyla geçirdiği zamanlarda ilk defa yargılanmadan kabul gördüğünü hisseder. Bu sıcak ortam, Duncan’ın yavaş yavaş kabuğunu kırmasına ve kendi kimliğini bulmasına yardımcı olur.

Duncan, yaz boyunca kendi gücünü keşfederken, annesiyle olan ilişkisini de yeniden gözden geçirir. Trent’in manipülatif ve baskıcı tavırlarını fark ettikçe, annesinin gözünü açmasına da yardımcı olur.

Bu yaz, Duncan için sadece yeni arkadaşlıklar değil, aynı zamanda büyümek, özgüven kazanmak ve kendini keşfetmek anlamına gelir. Yaz biterken Duncan artık aynı çocuk değildir; hayatın karşısında daha dik duran, ne istediğini daha iyi bilen genç bir bireye dönüşmüştür.

Kırılgan bir çocuğun, küçük bir su parkında bulduğu büyük dünyası...
The Way Way Back, gençliğe geçişin zorlu ama umut dolu adımlarını anlatan, sımsıcak bir büyüme hikayesi sunar.