Film, 14. yüzyılda Osmanlı Beyliği’nin yükselişte olduğu dönemde, Moğol istilalarından kaçan halkın Bursa'ya akın ettiği bir zamanda geçer. Anadolu’nun dört bir yanı Moğol saldırılarıyla harap olmuş, devletler ve beylikler bu tehdide karşı koymakta zorlanırken, Bursa güvenli bir liman olarak görülmektedir.

Bu çalkantılı dönemde, Moğol vergi memurlarından kaçan ve annesiyle Bursa’ya sığınan bir Türkmen göçeri, cehaletine rağmen keskin zekası ve nüktedanlığıyla dikkat çeken genç adamın hikayesi anlatılır. Doğal ve samimi tavırlarıyla etrafındaki insanları hem güldüren hem de düşündüren bu genç, öfkelendiğinde ise kelimeleri bir silah gibi kullanır. Diğer yanda, Osmanlı toprakları ile çevresindeki devletler arasında haber taşıyan, kıvrak zekası ve keskin diliyle her zorluğun üstesinden gelmeyi başaran bir postacı vardır. Konuşma yeteneğini ustalıkla kullanarak hem sefahat ve eğlence düşkünlüğünü sürdüren hem de fırsatları değerlendiren bu adam, hayatta kalmanın yolunun kelimelerden geçtiğinin farkındadır.

Bu iki zıt karakterin yolları, basit bir ticaret alışverişi sırasında kesişir. Postacı, genç adamın hasta ineğini satın alarak onunla tanışır ve kısa sürede onun doğuştan gelen yeteneğini fark eder. Onun konuşma tarzındaki doğallık ve mizahi ustalık, aslında büyük bir potansiyel taşımaktadır. Postacı, genç adamın bu yeteneğinden faydalanarak ona bir oyun kurma teklifinde bulunur. Ancak bu oyun, yalnızca kahkahalarla dolu bir eğlence değil, aynı zamanda dönemin siyasi atmosferinde büyük yankılar uyandıracak ve beklenmedik sonuçlar doğuracaktır.

Film, mizahi anlatımıyla tarihsel bir dönemin panoramasını çizerken, iki farklı karakterin dostluk ve rekabet dolu serüvenini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda, kelimelerin gücünü, mizahın toplumsal eleştirideki rolünü ve baskı altındaki halkın gülerek direnişini anlatan güçlü bir hikaye sunuyor.