Suçları nedeniyle gençlik ıslahevinden yetişkinler hapishanesine transfer edilen Mel Blight, burada hem Avustralya'nın en çok nefret edilen suçlusu Mark Shepard'ın hem de yakında şartlı tahliyeye çıkacak olan mahkûm Warren Murfett’in koruması altına girer. Başta tehlikeli ve karmaşık görünen bu durum, zamanla beklenmedik bir şekilde bir nevi "baba-oğul üçgenine" dönüşür.

Mark, karanlık geçmişine ve toplumun nefretine rağmen Mel’de kendinden bir şeyler bulur ve ona hayatta kalmayı öğretirken, Warren ise geçmiş hatalarından ders çıkarma çabasında genç çocuğa yol göstermeye çalışır. Zaman geçtikçe bu üçlü arasında kırılgan ama samimi bir bağ oluşur.

Ancak, cezaevinin acımasız dünyasında iyilik zayıflık olarak görülür. İçlerindeki az da olsa kalan insanlık duygusu, onları beklenmedik şekilde savunmasız kılar. Mel, Mark ve Warren için bu bağ, hem bir kurtuluş umudu hem de felaketlerinin başlangıcı olacaktır. Çünkü hapishanenin gerçekleri ve geçmişin gölgeleri, sonunda herkesin yüzleşmekten kaçtığı noktaya sürükler.