Julia, genetik bir göz hastalığının pençesinde hayatını sürdürmeye çalışan güçlü bir kadındır. Aynı hastalık yüzünden ikiz kız kardeşi de görme yetisini kaybetmiş ve kısa bir süre önce kendini bodrum katında asarak intihar etmiştir. Ancak herkesin intihar olarak kabul ettiği bu trajik olay, Julia’nın zihninde soru işaretleri bırakır. Kardeşinin ölümü, Julia için sadece bir trajedi değil, çözülmesi gereken karanlık bir sırdır.

Hastalığı ilerleyen Julia, gerçekleri öğrenmek için zamana karşı yarışmaktadır. Görme yetisi yavaş yavaş yok olurken, geride kalan ipuçlarını toplamaya çalışır. Ancak araştırması derinleştikçe, bir gölge gibi peşinde dolaşan, kim olduğunu bile bilmediği bir varlık tarafından izlendiğini hissetmeye başlar. Her adımını takip eden bu sessiz tehdit, onu akıl sağlığının sınırlarına doğru sürükler.

Görme yetisini tamamen kaybetmeden önce bu sırrı çözmek isteyen Julia, cerrahi bir operasyon geçirmeye karar verir. Ancak operasyon sonrası gözleri iki hafta boyunca tamamen bandajlı kalmak zorundadır. Gözleri bağlıyken, yalnızlık içinde kaldığı evde garip sesler duymaya başlar. Zifiri karanlıkta yalnız değildir. Kardeşini öldüren katilin şimdi onu da avlamaya çalıştığından emindir.

Gece vakti evine sinsi bir şekilde giren birinin varlığını hissetmek, Julia'nın çaresizliğini ve korkusunu daha da artırır. Onun en büyük kusuru görme yetisinin kısıtlanmış olması mıdır? Yoksa içinde büyüyen korkunun bir yansıması mı? Ya da, bu karanlık gerçeği görmeye çalışırken zihninin oynadığı acımasız bir oyun mu?

Julia, hem kendi korkularıyla hem de gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır. Kardeşinin ölümünün ardındaki gizemi çözmek, aynı zamanda kendi içindeki karanlığı da aydınlatmak anlamına gelir. Ancak gözleri açıldığında gördüğü gerçek, hayal ettiğinden çok daha dehşet verici olabilir.