Sislerin örttüğü kurak bir çölün ortasında, adı sanı bilinmeyen bir yabancı belirir. Yüzünde güneşin yaktığı izler, gözlerinde ise geçmişin gölgesi vardır. Silahını sessizce taşıyan bu serseri, kasaba halkının hem merak hem de korkuyla baktığı Lago’ya adımını atar. Bir zamanlar adaletin hüküm sürdüğü bu küçük kasaba, şimdi sessiz, endişeli ve yaklaşan bir felaketin eşiğindedir.

Yıllar önce, kasabanın dürüst ve cesur polis müdürü göz göre göre öldürülmüş; halk ise seyirci kalmıştır. Bu utanç, Lago’nun üzerine kara bir leke gibi çökmüştür. Şimdi ise, müdürün ölümüne neden olan üç azılı kanun kaçağı, eyalet hapishanesinden serbest kalmıştır. Öfkeleri dinmemiş, intikam arzularıyla yanıp tutuşmaktadırlar. Lago’ya doğru ilerlerken, kasaba bir kez daha geçmişin kabusuyla yüzleşmeye hazırlanır.

Umutsuz kasabalılar, yabancıya sığınır. Onun kim olduğunu ya da neden geldiğini bilmezler ama tek umutları odur. Kasabanın bu sessiz, haşin adamdan beklentisi büyüktür: Üç kanlı adamı durdurması, kasabayı koruması, belki de geçmişte yapmadıkları şeyleri onun aracılığıyla telafi etmesidir.

Ancak bu yabancının kendi hesabı da vardır. Her bakışında, her adımında bir sır gizlidir. Lago’ya gelişi rastlantı değil, bilinçli bir dönüş olabilir mi? Pusuda bekleyen hesaplaşmalar, geçmişin açtığı yaralar ve adaletin kanla yazılacağı an yaklaştıkça, kasaba yeniden şekillenecektir.

Rüzgârın savurduğu tozlar arasında, kurumuş toprakların üstünde yankılanan adımlar; Lago’da hakikatin, intikamın ve kefaretin kapısını aralayacaktır.