Eleanor, geçmişinin hayaletleriyle boğuşan genç ve içe dönük bir dedektiftir.
Çocukluğundan beri unutamadığı bir travmanın izlerini taşıyan Eleanor, polis teşkilatında yeni sayılabilecek bir isimdir. Sessizdir, gözlemcidir, sıradan olayların içinde gizli desenleri fark eden bir sezgiye sahiptir. Ancak şimdi karşısında, sezginin yetmeyebileceği kadar karanlık bir dava vardır.

Amerika genelinde toplu katliamlar zinciri işlenmektedir. Her biri birbirinden farklı yöntemlerle, farklı eyaletlerde, farklı kurban profilleriyle gerçekleştirilmiş cinayetler… İlk bakışta birbirine bağlı olmayan bu olayların, aslında tek bir akıl tarafından kurgulandığı anlaşılır. Ve bu zihin, alışılmış hiçbir profile uymamaktadır.

FBI, davayı üstlenmiş, ülke çapında büyük bir insan avı başlatmıştır. Ancak katilin karmaşık düşünce sistemi, delil bırakmadan işlediği suçlar ve her cinayetin arkasında bıraktığı simgesel detaylar, klasik yöntemleri boşa çıkarmıştır. Her adımda bir çıkmaz sokak, her ipucunda bir yanılsama...

Tam da bu sırada, son cinayetin işlendiği gece Eleanor olay yerine çağrılır. Henüz genç ve tecrübesiz olmasına rağmen, cinayet mahallindeki detaylara takılma biçimi, diğerlerinin göremediği boşlukları sezmesi, ekip arkadaşlarının da dikkatini çeker. Eleanor, katilin akıl yürütmesini bir şekilde “duyabilen” tek kişidir.
Ama bu bağın bir bedeli vardır.

Her yeni delil, onu sadece davaya değil, kendi geçmişine de bir adım daha yaklaştırır. Katilin davranış kalıplarını çözmeye çalıştıkça, Eleanor onunla arasındaki rahatsız edici benzerlikleri fark etmeye başlar.
Bu artık sadece bir katili yakalama yarışı değil…
Kendi zihninin karanlık köşelerinde kaybolmadan ayakta kalma savaşıdır.