Sıradan ve sakin bir hayat süren genç bir kadın, her sabah işe gidip gelen, arkadaşlarıyla vakit geçiren ve günlük hayatını dijital dünyada sürdüren bir şirkette çalışmaktadır. Ancak bir sabah, metroda ya da bir kafede fark etmeden düşürdüğü akıllı telefonu hayatını tamamen değiştirecektir. O telefonda sadece kişisel mesajlar, fotoğraflar ya da banka bilgileri değil; tüm hayatı, alışkanlıkları, sosyal çevresi ve hatta sırları kayıtlıdır.

Telefonu bulan kişi sıradan biri değildir: Soğukkanlı ve manipülatif bir psikopat. Kadının bilgilerine eriştikten sonra onu uzaktan izlemeye, dijital ayak izlerini takip ederek günlük yaşamına sızmaya başlar. Sosyal medyada onun yerine paylaşım yapar, e-postalarını okur, banka hesaplarına girer, arkadaşlarıyla iletişime geçer... Kadın, hayatının yavaş yavaş tuhaflaştığını, insanların kendisine farklı davranmaya başladığını fark eder ancak iş işten geçmiştir. Artık hayatı, yabancı bir adamın kontrolüne geçmiştir.

Bu tehlikeli adam, kadını sadece dijital olarak değil, fiziksel olarak da takip etmeye başlar. Onunla aynı kafelere gider, otobüste arkasında oturur, hatta evine kadar yaklaşır. Kadın bir noktadan sonra delirdiğini düşünmeye başlar. Ancak gerçek çok daha korkutucudur: Hayatı, mahremiyeti ve güvenliği tamamen yok olmuştur. Artık sadece dijital değil, fiziksel bir tehditle de karşı karşıyadır.

Gerilim dozu giderek yükselirken, kadın kendi hayatını geri almak için bir savaş başlatır. Teknolojinin sunduğu konforun aslında nasıl bir tehdit aracına dönüşebileceğini gözler önüne seren bu hikâye, dijital çağda mahremiyetin ne kadar kırılgan olduğunu çarpıcı bir şekilde anlatır.