Genç yaşta annesinden koparılan Lesia, tanımadığı bir adam tarafından ıssız bir ormanda saklı bir villaya götürülür. Burası, yıllardır aranan bir suçlu olan babasının ve onun silahlı adamlarının sığınağıdır. Lesia için bu karşılaşma, yalnızca geçmişle değil, kimliğiyle de yüzleşme anlamına gelir. Babası, ona bir yabancıdır — tehlikeli, karizmatik, korkutucu ve bir şekilde hayranlık uyandıran bir figür.

Ancak bu yeniden buluşma, duygusal bir hesaplaşmaya dönüşmeden önce, villa dışarıdan kuşatılır. Rakip bir çete ve onları izleyen güvenlik güçleri peşlerindedir. Bu durum kısa sürede kanlı bir çatışmaya dönüşür. Lesia, önce hayatta kalmaya çalışırken, zamanla içinde babasına benzer bir kararlılık ve sertlik uyanır.

Patlayan kurşunların ortasında, baba-kız birlikte kaçmak zorunda kalır. Kaçışları, birbirlerine yaklaşmalarını sağlar; aralarındaki soğukluk, yerini kırılgan bir bağlılığa bırakır. Lesia, babasının suçlarını öğrenirken, onun da aslında kırılmış ve sürgün edilmiş bir adam olduğunu fark eder. Ancak bu yakınlaşma, onları takip eden ölümcül güçlerden kurtulmalarına yetmeyebilir.

Gölgelerdeki Kan, suç ve aidiyet temalarını irdeleyen, aksiyon dolu bir baba-kız hikâyesidir. Sevginin, sadakatin ve özgürlüğün sınandığı bu hikâyede, bağlar kurşunlarla test edilir.