Özgür ruhlu Jae-hee ve içe dönük, kimliğini gizleyen Heung-soo, birbirlerini farklılıkları üzerinden derin bir şekilde anlayarak beklenmedik bir bağ kurarlar. İkisinin de uyum sağlamakta zorlandığı büyük şehir Seul, onlar için hem kaçışın hem de yüzleşmenin mekanı olur. Bu bağlamda, Jae-hee’nin özgürce ve cesurca yaşama arzusu, Heung-soo’nun sessiz ve çekingen doğasıyla kesişir.

Birbirlerini teselli ve destek olarak gören bu ikili, ani bir kararla birlikte yaşamaya başlar. İlk başta hayatları renkli bir macera gibi görünse de, kısa sürede aşk ve dostluk sınırlarında dolaşan bu ilişkinin karmaşıklığıyla yüzleşmek zorunda kalırlar. Jae-hee, Heung-soo’ya kendi kimliğini kabul etmesi için ilham olurken, Heung-soo da Jae-hee’nin yüzeydeki neşesinin altındaki derin duygusal yaralara dokunur.

Seul’un kalabalık sokaklarında ve gece ışıkları altında, ikili hem bireysel hem de ortak yolculuklarını sürdürür. Jae-hee, toplumun dayattığı normları reddederken, Heung-soo sessizce kendi iç çatışmalarını çözmeye çalışır. İkisinin de cesaret ve bağlılık sınavı verdiği bu hikaye, sadece bir aşk ilişkisini değil, aynı zamanda dostluk, kabullenme ve kendini bulma temasını işler.

Ancak şehir yaşamının getirdiği baskılar, geçmişten gelen travmalar ve geleceğin belirsizliği onların ilişkisini sürekli test eder. Jae-hee’nin özgürlüğe olan tutkusu ile Heung-soo’nun kendine olan korkuları arasında denge kurmaya çalışmaları, hikayenin duygusal çekirdeğini oluşturur.

Sonunda, bu yolculuk onların sadece birbirlerini değil, aynı zamanda kendilerini de daha iyi anlamalarına yol açar. Sevginin sadece romantizmden değil, aynı zamanda güven, destek ve cesaretten oluştuğunu öğrenirler. Seul’un karmaşası içinde, Jae-hee ve Heung-soo için gerçek huzur, birbirlerine duydukları derin bağlılıkta yatar.