Bu hikâye, iç içe geçmiş ilişkilerin, kişisel mücadelelerin ve gündelik hayatın şiirsel sıradanlığının dokusunu işliyor. Merkezinde, kronik yorgunluk ve vücut ağrılarıyla boğuşan Nadine var. Bedeni sürekli iltihap içinde ve uyku onun için neredeyse bir hayalden ibaret. Ancak oğlu Goldie’nin bitmek bilmeyen enerjisine ayak uydurmak zorunda, tükenmiş olmasına rağmen. Nadine’in eşi Jack ise büyük ve prestijli bir reklam ajansının sahibi. Yıllarca sevgi dolu bir koca olmuştur ama son dönemde romantik hayatını evliliğinin ötesine taşımış, meslektaşı Maeve ile gizli bir ilişkiye başlamıştır. Ancak Maeve, aynı zamanda Jack’in baldızı Lena’nın eski partneridir.

Lena, kendi ayrılığının izlerini taşırken, yaşadığı duygusal çalkantıyı işe yönelerek atlatmaya çalışır. Yükselişte olan bir müzik yazarı olarak, uzun zamandır hayranı olduğu indie sanatçısı Mia Hawthorne hakkında bir yazı hazırlama fırsatı bulur ve bu göreve dört elle sarılır. Mia ise ilham arayışı içinde Berkshires’a çekilmiş, yaratıcı bir tıkanıklıkla mücadele etmektedir. Ancak asıl sıkıntısı yalnızca ilham eksikliği değildir—müzik şirketi, ona bir ortak söz yazarıyla çalışması konusunda baskı yapmaktadır. Kendi sanatsal bağımsızlığına büyük önem veren Mia için bu, kabul edilmesi zor bir durumdur.

Bu karakterler, hayatlarının kesişen noktalarında birbirlerini ve kendilerini sorgularken, her biri kendi yolculuğunda önemli yüzleşmeler ve keşifler yaşar. Nadine, hem fiziksel hem de duygusal anlamda parçalanmış bir haldeyken, kendi sınırlarını zorlamaya devam eder. Jack, yanlış seçimlerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Lena, geçmişin gölgesinden sıyrılmaya çalışırken, belki de beklenmedik bir yerde kendini yeniden bulacaktır. Mia ise sanatına olan bağlılığıyla, ticari beklentiler arasında sıkışıp kalmışken, müziğinin ve kendisinin özüne dönmenin bir yolunu bulmalıdır.

Bütün bu karakterler, hayatın getirdiği karmaşıklık içinde var olmanın anlamını sorgularken, aşkın, ihanetin, sanatın ve yeniden keşfin ince çizgisinde yürümek zorundadır.