Bu hikaye, 19. yüzyılın sonlarında Londra'nın karanlık atmosferinde geçen, hırs, intikam ve saplantının iç içe geçtiği karmaşık bir rekabetin öyküsünü anlatıyor. Robert Angier, sevgili eşi Julia McCullough ve Alfred Borden başlangıçta hem arkadaş hem de bir sihirbazın asistanları olarak birlikte çalışmaktadırlar. Ancak, bir gösteri sırasında Julia'nın trajik bir şekilde ölmesi, bu dostluğu paramparça eder. Robert, eşinin ölümünden Alfred’i sorumlu tutar ve aralarındaki arkadaşlık yerini derin bir düşmanlığa bırakır.

Zaman geçtikçe, her iki adam da sihir dünyasında ün kazanır ve rakip sihirbazlar olarak birbirlerine karşı takıntılı bir mücadeleye girişirler. Her biri, diğerinin gösterisini sabote etmek için elinden geleni yapar, sahnede üstün gelmek için her türlü hileye başvurur. Alfred'in sahnede sergilediği olağanüstü bir illüzyon, Robert'ın dikkatini çeker ve bu illüzyonun sırrını çözmek onun için bir saplantıya dönüşür. Robert, bu sırrı öğrenmek için her yolu denemeye başlar ve bu takıntı, ikisi için de geri dönüşü olmayan trajik olaylara yol açar.

Hikaye, hırs ve rekabetin insanları nasıl kör edebileceğini, onları nasıl tahrip edebileceğini ve nihayetinde nasıl trajik sonuçlara yol açabileceğini derinlemesine işler. İllüzyon ve gerçeklik arasındaki sınırların bulanıklaştığı bu öykü, izleyiciyi büyük bir sürprizle baş başa bırakır.