Göbeklitepe’nin keşfi, insanlık tarihine dair bilinen tüm ezberleri bozmuş, dünya genelinde arkeoloji camiasında ve halk arasında büyük bir heyecan dalgası yaratmıştır. Binlerce yıllık geçmişiyle medeniyetin sıfır noktası olarak kabul edilen bu gizemli alan, sadece akademik çevrelerin değil, karanlık ve gizemli güçlerin de dikkatini çekmiştir.

Tam da gözlerin Göbeklitepe'ye çevrildiği bu hareketli dönemde, İstanbul’da yaşayan Akın, Şanlıurfalı çocukluk arkadaşı Veysi’den beklenmedik bir paket alır. Sıradan bir kargo sandığı bu paketin içinden eski, yıpranmış bir bakır sini çıkar. İlk bakışta önemsiz bir mutfak eşyası gibi görünse de, sininin üzerinde yer alan anlaması güç motifler ve semboller Akın'ın dikkatini çeker.

Daha ne olduğunu anlayamadan, Akın'ın telefonu çalar. Arayan, panik içinde konuşan Veysi'dir. Telaşlı ve korkmuş bir ses tonuyla Veysi, kendisini takip eden kişilerden, tehlikeden ve sininin sandığından çok daha fazlasını sakladığından bahseder. Akın, arkadaşının ne demek istediğini tam kavrayamadan, telefondaki ses birden kesilir.

Bu noktadan sonra Akın için sıradan hayat sona erer. Göbeklitepe'nin derinliklerinden, insanlık tarihinin başlangıcına uzanan bir sırrın tam ortasına düşmüştür. Elindeki sininin, sadece tarihi bir obje değil, aynı zamanda kadim bir sırrın anahtarı olduğunu fark eden Akın, hem arkadaşını bulmak hem de peşine düşen karanlık güçlerden kurtulmak için zorlu ve gizem dolu bir yolculuğa atılır.

Tarih, arkeoloji ve gerilim unsurlarını harmanlayan bu hikaye, Göbeklitepe'nin bilinmeyen yüzünü ve onun çevresinde dönen gizemli olayları sürükleyici bir şekilde ortaya koyar.