Stanford’dan ayrılan bir psikiyatri öğrencisi, küçük bir nehir kasabasına geri dönerek hipnoterapist olarak mesleğini icra etmeye başlar. Yıllar sonra döndüğü bu tanıdık ama değişmiş yer, hem geçmişin gölgelerini hem de yeni sırları içinde barındırmaktadır. Kasabanın sakinlerinin zihinsel yüklerini hafifletmek ve sorunlarını çözmelerine yardımcı olmak için onların bilinçaltına yolculuk eder. Ancak, bir süre sonra bu seanslar sırasında kasabanın karanlık bir sırrıyla karşılaşır.

Hipnoterapist, özellikle bir dizi hasta ile çalışırken, her birinin geçmişinde ortak bir figür veya olay olduğunu fark eder. Zihinlerin derinliklerinde saklı kalmış korkunç bir travma, kasabanın üstüne çökmüş bir lanet gibi görünmektedir. Hipnoz seansları ilerledikçe, bu lanetin köklerinin kasabanın tarihine kadar uzandığını ve bir hayaletin varlığını işaret ettiğini fark eder.

Bu hayalet, sadece hastalarının rüyalarını değil, aynı zamanda hipnoterapistin kendi zihnini de işgal etmeye başlar. Her gece daha gerçekçi kâbuslar, geçmişten gelen sarsıcı anılar ve anlamlandıramadığı sesler, onun kendi ruhsal dengesini tehdit eder. Kasaba halkını bu gizemli varlığın etkisinden kurtarmaya çalışırken, hipnoterapist kendi zihinsel sınırlarını zorlamalı ve Stanford’daki eğitiminden daha fazlasını öğrenmek zorunda kalır.

Küçük nehir kasabasının sisli sokaklarında, terk edilmiş binalarında ve karanlık geçmişinde dolaşırken, gerçek ile hayal arasında gidip gelmeye başlar. Bu, sadece bir hayalet hikayesi değil; aynı zamanda bireysel travmaların, toplumsal sırların ve insan zihninin sınırlarının derin bir araştırmasıdır. Hipnoterapist, hem kasabanın hem de kendi geçmişiyle yüzleşerek nihai bir çözüm bulabilecek midir? Yoksa, bu lanet onun da ruhunu ele mi geçirecektir?