Talihsiz bir aile babası olan Paul Matthews, evrimsel biyolojiye tutkuyla bağlı, sessiz sakin hayatını seven, anonim kalmayı tercih eden bir üniversite profesörüdür. Genellikle göz önünde olmayı sevmez; ailesiyle olan sıradan yaşamı, akademik dünyadaki durgun kariyeri ve toplumdan uzak duruşuyla, görünmez bir hayat sürmektedir. Ancak bir sabah, tüm bu dinginlik sonsuza dek bozulur.

Dünya çapında milyonlarca insan, geceleri rüyalarında Paul'u görmeye başladığını iddia eder. Bu rüyalarda Paul ne kahramandır ne de canavar. O, sadece vardır. Yabancıların bilinçaltında beliriveren bu sıradan adam, pasif bir figür olarak kabullere ve rüya anlatılarına sızar. Onun bu apatik duruşu bile zamanla büyülü bir gizeme dönüşür. Sosyal medyada ve haberlerde adından söz edilmeye başlanır, konuk olduğu programlarda ne olduğunu anlamaya çalışırken beklemediği bir şöhretin tam ortasında bulur kendini.

Ancak şöhretin parıltılı yüzü, kısa sürede karanlık bir gölgeye dönüşür. Rüyalar zamanla huzurlu fantezilerden kabuslara evrilmeye başlar. İnsanların rüyalarındaki Paul, artık tehditkâr, rahatsız edici ve korkutucudur. Toplumun bilinçaltı Paul’ü bir tür sembole dönüştürürken, gerçek Paul Matthews bu algıyla başa çıkmakta zorlanır. Medyanın baskısı, ailesinin yaşadığı sarsıntılar ve toplumun ona yüklediği anlamlar, onu içsel bir yıkıma sürükler.

Bu sürreal hikâye, bilinçaltı, şöhret, kimlik ve toplumun bireyi nasıl yüceltip aynı hızla nasıl alaşağı edebileceğini irdeleyen, karanlık mizahla örülmüş çarpıcı bir psikolojik dram olarak öne çıkıyor. Paul Matthews’un yükselişi ve düşüşü, rüyaların ötesine geçerek gerçekliğin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor.