Karpatya adasının sisli tepelerinde, gözlerden uzak bir köyde yaşayan utangaç bir çiftçi kızı olan Yuri, doğduğundan beri köy halkının anlattığı tek bir şeye inandırılarak büyütülmüştür: ormanların derinliklerinde yaşayan gizemli yaratıklar, yani ochi’ler, ölümcül ve lanetlidir. Efsanelere göre, bir ochi’nin gölgesine bile değmek felaket getirir. Bu yüzden Yuri ve diğer köylüler doğaya karşı korkuyla örülmüş bir mesafeyle yaşarlar.

Ancak bir gün, ormanın kıyısında çalışırken, Yuri ormanda yalnız başına, yaralı halde bir yavru ochi’ye rastlar. Küçük yaratığın gözlerindeki korku ve çaresizlik, Yuri’nin içgüdüsel merhametini uyandırır. Köydekilerin öğrettiği korkularla yüreği sıkışsa da, bu savunmasız varlığı orada bırakmaya gönlü razı olmaz. Yaralı ochi’yi gizlice evine götürür ve iyileştirmeye başlar.

Zamanla aralarında sessiz bir bağ kurulur. Yuri, ochi’nin sanıldığı gibi canavar değil, zeki ve duygusal bir tür olduğunu keşfeder. Fakat köydeki biri onların gizli arkadaşlığını fark eder ve haber kısa sürede yayılır. Ochi’lerin varlığı yeniden tehdit olarak görülmeye başlanırken, köy halkı yaratığı öldürmek için harekete geçer.

Yuri, hem köyden hem de kendi korkularından kaçmak zorunda kalır. Yavru ochi ile birlikte, efsanelerin doğduğu Karpatya’nın derin ormanlarına doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Bu sadece ochi’yi ailesine kavuşturma değil, aynı zamanda Yuri’nin kendi inançlarını, cesaretini ve doğayla olan bağını yeniden tanımlama yolculuğudur.

Masalsı atmosferi, duygusal derinliği ve büyüleyici doğa tasvirleriyle bu hikâye; korkunun, sevginin ve kabullenişin gücünü anlatan evrensel bir keşif öyküsü sunuyor.