Aynı hatayı defalarca yapmanın cezası, sonsuz bir döngüde yaşamak mı? Agnes'in hayatı, bu sorunun cevabını aradığı bir kader yolculuğuna dönüşür. Talihsiz kahramanımız, yanlış erkeğe âşık olma alışkanlığından kurtulamadıkça, ölümünden sonra sürekli olarak yeniden doğar. Ancak her yeni yaşam, aynı hatayı yapmasına neden olan farklı bir bağlam, farklı bir yüz ve farklı bir dünya sunar.

İlk hayatında, Agnes masum bir köylü kızıdır ve sevdiği adam, onu hem duygusal hem de maddi olarak sömüren bir soyludur. İkinci hayatında ise 1920'lerin Paris’inde yaşayan bir ressamdır, ancak kalbini, karanlık sırlarla dolu bir kumarbaz olan patronuna kaptırır. Her yeniden doğuşunda, Agnes'in hataları farklı şekilde tezahür eder; modern dünyada teknoloji milyarderi olan bir manipülatör ya da Viktorya dönemi İngiltere’sinde bir hırsız lordu gibi figürlerle karşılaşır.

Ancak Agnes, her hayatta yaşadığı acıdan bir şeyler öğrenir. Başlangıçta, aşkın peşinden körü körüne gitse de, zamanla aynı döngüyü fark eder ve ruhunun neden sürekli sınandığını anlamaya başlar. Aşkın ve bağlılığın sadece romantik bir yanılsama mı yoksa ruhun gerçek bir ihtiyacı mı olduğunu sorgularken, her yaşam bir öncekinin hatalarını telafi etmesi için bir fırsat sunar.

Agnes'in hikâyesi, yalnızca bir aşk masalı değil, aynı zamanda bireyin kendi değerini fark etme ve hatalarından ders çıkarma sürecidir. Bir sonraki yaşamında kendisine verilen ipuçlarını takip etmeye başladığında, hayatındaki aşkın ve seçimlerin aslında çok daha büyük bir ruhsal yolculuğun parçası olduğunu anlar. Sonunda, Agnes sadece gerçek sevgiyi değil, aynı zamanda kendi ruhunun derinliklerinde saklı olan gücü bulmak için bir fırsatla karşı karşıya kalır. Ancak bu sefer, doğru adamı seçip seçmeyeceği değil, kendi kendine yetip yetemeyeceği sorusuyla yüzleşecektir.